YÛNUS’UN DENİZİNDE, KALBE DOKUNAN BİR GEZİNTİ

“Aşkı var gönül yanar yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp-katı kışa benzer.”

 

Aşka düşen gönüller yanarmış, aşk odu ile aşık kül olur, mum gibi yumuşayıp erirmiş o aşığın gönlü, aşktan nasibi olmayan gönüllere ise kar yağarmış, zorlu, katı bir kış çökermiş o gönüllere.

Ayşe Nida Karakoç
ABAD Blog için yazdı.
18 Ekiml 2021

Katı bir gönül ikliminde de gül yetişmeyeceğinden, Yûnus Emre, vahdet denizinde yol alan yolcuya rehberlik ediyor, aşk oduyla yanmak gerektiğini söylüyor. Yûnus Emre’nin mısralarının tadını alınca da, ağzına bir kaşık bal çalınmış bir bebek gibi sürekli devamını istiyor insan.

 

Yûnus’un Denizinde, küçük sînesinde büyük bir deryanın suyunu barındıran bir röportaj kitabı. Eserde Mustafa Tatcı, Yûnus Emre’nin Türkçe’yi mâna ve tasavvuf dili haline getirmesinden, kendisinden öncekilerin mecazlarla boyadığı manaları, apaçık şekilde anlatmasından, Yûnus Emre’nin menkıbevi hayatından ve hayatına dair rivayetlerden, Yûnus Emre’nin hayatının anlatıldığı hikayelerdeki remizlerin ne anlama geldiğinden bahsediyor. Röportaj 12 başlık altında toplanıyor ve en son başlık olan “Yûnus’un Denizinden İnciler” kısmında Mustafa hoca, Yûnus Emre’nin iki ilahisinin açıklamasını yapıyor.

 

Hiç şüphesiz Anadolu erenlerinin hepsinin amacı kemâle ve hakikate giden yolu göstermektir, Yûnus Emre’nin de hakikat noktasında diğer büyüklerden bir farkı olmamakla birlikte, ilim dilinin Arapça ve Farsça olduğu bir devirde Yûnus Emre, seyr ü sülük adı verilen tasavvuf yolculuğunu ve temaşâsını, batı Türklerinin diliyle, arı duru bir Türkçe ile anlatıyor. Mustafa Tatcı bu noktada şöyle söylüyor: “Yûnus gerek Türk toplumu ve gerekse Türkçe konuşanlar için, daha açık söylersek, dönemine göre Arapça ve Farsça bilmeyen insanımız için hakikaten bir lutf-ı ilahîdır. O bize Tapduk Emre Hazretleri’nin vesile olduğu en büyük armağandır. Çünkü o, İslam’ın hakikati demek olan tasavvuf yolculuğunu Batı Türklerinin diliyle ilk defa gündeme getiren kişi olmuştur. Hani Kehf suresinde işaret edilen ‘Ona katımızdan ilim öğrettik’ denilen ledün ilmini Türk diliyle beyan eden kişidir o. Bu sebeple Yûnus için “Türkçe ledün dilinin müessisi” de diyebiliriz.”

“Aynı zamanda Yûnus Emre, Türk diliyle tasavvuf yolculuğunu anlatırken, Türkçe’de her kesimden halkın günlük dilinde kullandığı kelimelere yeni mânalar yüklüyor. Örneğin ben veya kendi gibi kelimeleri “…varlığın değişmeyen özü yani hak ve hakikat anlamına gelen ‘ayân-ı sâbite’ için…” kullanıyor: Bir ben vardır bende benden içeri.”

 

Türk dilini mana dili haline getirmesinin yanı sıra, Yûnus Emre, kendinden öncekilerin mecazlarla boyadığı tasavvuf yolculuğunu apaçık şekilde anlatıyor.

 

“Bu bizden önce gelenler mânâyı pinhan dediler
Ben anadan doğmuş gibi geldim ki uryân eyleyem”

 

Yûnus Emre menkıbevi hayatından bilindiği üzere Tapduk Emre’ye intisap etmezden evvel Hacı Bektaş Velî’nin huzuruna köyünde meydana gelen kıtlık sonucunda buğday istemek için çıkmış, buna karşın Hacı Bektaş Velî Yûnus Emre’ye nefes teklif etmiştir. Mustafa Tatcı hoca, burada adı geçen nefesin erenler nefesi olduğunu açıklıyor. Erenler nefesi, ölüyü dirilten bir nefes-i kudsî…

 

“Erenler nefesi, ölüyü dirilten bir nefes-i kudsîden kinayedir ki içinde Muhammedî sır vardır. Siz bunu Yûnus’un “dirilik suyu” da dediği “âb-ı hayat” olarak da anlayın. (…) Öncesi ölüdür insanın. Yani bedeni diri olsa da, mânası ölüdür.”

 

“Erenler nefesidir devletimiz
Anınçün fitneden olduk selâmet”

 

Bizler ise, Yûnus Emre gibi bir hazineye sahip iken, onun sözlerini tutmalı, aşkı aramalı, aşk ile aslımıza dönmek için çalışmalı, endişeden geçmeli, vehimlerimizi terk etmeli, aşka ulaşmalıyız, vehimlerimizden yalnız aşk ile kurtulacağımızı söylüyor Yûnus Emre:

 

“Geç Yûnus endişeden ne gerek bu pîşeden
Ere aşk gerek önden andan dervişe benzer”

 

“Özünü tevhide tapşırıp Yûnus gibi olacaksınız. Gayemiz Yûnus’u okumak değil, Yûnus olmaktır. Samimiyet her engeli yok eder. Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar. Yürüyeceksiniz. Ne diyelim Cenab-ı Hak hepimize aşk versin, birlik ve dirlik şuuru versin.”

 

Okurunu Yûnus’un denizinde, kalbe dokunan bir gezintiye çıkaran bu kitabı okuyacak olan herkese mânâ dolu ve feyizli okumalar diliyorum. “Kendi mâna dili mâna olan” Yûnus Emre’yi cümlemizin anlaması temennisiyle…

Diğer Yazıları

TAŞLARIN FISILTISI

Taş kalpli derler ürpermeyen, iki damla yaşa yol vermeyen kalbe, bizim Yunus dahi sorar "taş gönülde ne biter" diye. Aşkın en uzağı mıdır "taş". Bu denli ümitsiz mi taşın durumu?  [...]

SÖZ NİYAZA DURUNCA

Ayşe Nida Karakoç, nidanın peşinde, kendi sesinin, o ilk sesin. Neye üflenen, ciğerlerimize çektiğimiz o ilk nefesin. O sesin çoğalarak kelimelere; sevmeye, sevilmeye, ayrılığa, kavuşmaya, hasrete, gurbete, şiire, türküye, duaya [...]

ÜSKÜDAR’DA BATMAYAN BİR GÜNEŞ: SELAMİ ALİ EFENDİ

Gel şimdi kardeşler gidelim bile, Nice aşıkların bağrını dele, Cebrail delildir, Ahmet'e bile, Bir kamil mürşide varmazsan olmaz. Her Ahmed'e delil bir Cebrail vardır. Delilsiz gidilmez yollar yamandır. Kamillerin mirası [...]

İSTANBUL’DA HASRET

Gel, gel ki cümle savm u salâtın kazası var Sensiz geçen zaman u hayatın kazası yok Andeliban tek bir gül için öter, Ferhad Şirin’e meftun Mecnun Leyla’ya. O adı dilden [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir