Katı bir gönül ikliminde de gül yetişmeyeceğinden, Yûnus Emre, vahdet denizinde yol alan yolcuya rehberlik ediyor, aşk oduyla yanmak gerektiğini söylüyor. Yûnus Emre’nin mısralarının tadını alınca da, ağzına bir kaşık bal çalınmış bir bebek gibi sürekli devamını istiyor insan.
Yûnus’un Denizinde, küçük sînesinde büyük bir deryanın suyunu barındıran bir röportaj kitabı. Eserde Mustafa Tatcı, Yûnus Emre’nin Türkçe’yi mâna ve tasavvuf dili haline getirmesinden, kendisinden öncekilerin mecazlarla boyadığı manaları, apaçık şekilde anlatmasından, Yûnus Emre’nin menkıbevi hayatından ve hayatına dair rivayetlerden, Yûnus Emre’nin hayatının anlatıldığı hikayelerdeki remizlerin ne anlama geldiğinden bahsediyor. Röportaj 12 başlık altında toplanıyor ve en son başlık olan “Yûnus’un Denizinden İnciler” kısmında Mustafa hoca, Yûnus Emre’nin iki ilahisinin açıklamasını yapıyor.
Hiç şüphesiz Anadolu erenlerinin hepsinin amacı kemâle ve hakikate giden yolu göstermektir, Yûnus Emre’nin de hakikat noktasında diğer büyüklerden bir farkı olmamakla birlikte, ilim dilinin Arapça ve Farsça olduğu bir devirde Yûnus Emre, seyr ü sülük adı verilen tasavvuf yolculuğunu ve temaşâsını, batı Türklerinin diliyle, arı duru bir Türkçe ile anlatıyor. Mustafa Tatcı bu noktada şöyle söylüyor: “Yûnus gerek Türk toplumu ve gerekse Türkçe konuşanlar için, daha açık söylersek, dönemine göre Arapça ve Farsça bilmeyen insanımız için hakikaten bir lutf-ı ilahîdır. O bize Tapduk Emre Hazretleri’nin vesile olduğu en büyük armağandır. Çünkü o, İslam’ın hakikati demek olan tasavvuf yolculuğunu Batı Türklerinin diliyle ilk defa gündeme getiren kişi olmuştur. Hani Kehf suresinde işaret edilen ‘Ona katımızdan ilim öğrettik’ denilen ledün ilmini Türk diliyle beyan eden kişidir o. Bu sebeple Yûnus için “Türkçe ledün dilinin müessisi” de diyebiliriz.”
Bir cevap yazın