“Keleci bilen kişinün yüzüni ag ide bir söz
Sözi bişirüp diyenün işini sağ ide bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola kestüre başı
Söz ola agulu aşı yag ile bal ide bir söz”
Ses ve söz. Hayat bir sesle başladı bu cihanda. “Kûn” dedi Hazreti Allah. Hak katından emr-i Kûn gelince oldu alem. Bu bir sözdü. Hak kelamı. Hem Hakk’ın kelamı, hem de hakikat kelamı. Ses ve söz vardı her zaman. İlk önce ses ve söz vardı dedi şairler. Sühan, yani sözün evvelden var olduğunu duyurdular bize. Bir dua idi ruhu olan söz. İnsanlık asırlar boyu sözleriyle, sesiyle dua etti. Gönlünün derinliklerindeki bir sese kulak vererek dua etti. Söz, insan hayatında hep önemli oldu. İnsan, dünyaya gelince konuşmayı öğrendi yavaş yavaş, kelimeler çıktı ağzından. O kelimelerle dua etti. Söz, bir ruha büründü her canda, her tende. Sevdiğimizin ağzından çıkan tatlı sözler, çıktığı ağızdan ötürü daha tatlı geldi. Sümmani’ye değmedi ellerin taşı, dostun bir gülü yaralayıverdi. Tatlı diller güler yüzler türkülere söz oldu. Babaanneler çocuklarına güzel konuşmayı öğretti. Söz, ağızdan çıkmadan önce insanın esiri, ağızdan çıktıktan sonra insan onun esiri oldu. Söz oldu savaş başlattı, söz oldu baş kestirdi, söz oldu zehirli aşı yağ ile bal etti. İyisini ya da kötüsünü seçmek, tercih insana kaldı.
Bendeniz Eyüp Sultan’da, sobalı bir evde büyüdüm. Küçük çocuğun olduğu bir evde, soba tehlikedir. Daima o çocuğu gözetmek gerekir. Aklı ermez, gider bir tokat sallayıverir sobaya. O evde babaannem, bize bir kez bile “Dokunmayın, yanarsınız,”demedi. “Cıss, yanmayasınız,” dedi hep. Eskiler kötü söz söylemezlerdi. Sözün ruhu vardır, dua yerine geçer diye. “Düşersin, üşürsün, yanarsın,” demezlerdi de, “Düşmeyesin, üşümeyesin, yanmayasın,” derlerdi. Her sözün olumlusunu, iyisini, güzelini, bardağın hep dolu tarafını tercih ederlerdi. Yaptıkları işleri gizli yürütür, herkese söylemezlerdi. Ancak destek olacak kişilere, güzel söz ile gönül ferahlatacak insanlara söylerlerdi. Nazarı değecek, hasedi tutacak insanların kem sözünden sakınmak için.
Söz, günlük hayatın üzerinde geliştiği zemin, edebiyat mefhumunun etrafında döndüğü merkez noktası, pergelin sabit olan ayağı oldu hep. Şairler sözleriyle yarış yaptılar birbiriyle. Güzel söz söyleyen kaptı câizeyi. Kim, sözü güzel kullanır, padişahın gönlünü kazanırsa, ona düştü padişaha refik olmak şerefi. Asırlarca söz, söz söylemek kıymete bindi. Sözü, hakikatiyle söylemek kıymetli oldu. Hakikatiyle söylenmemiş sözlerin ruhu yoktu. Muhatabına tesir etmedi. Hangi söz, hangi şiir hakikatiyle, yaşanarak, hissederek, hakka’l yakîn ile söylendi ise, o tesirli oldu. Yûnusların, Niyâzilerin sözleri asırlar sonra gönüllerin en derinine indi. Zâtî’ye para verip söz dedirtenlerin de, caizeden başka kârları olmadı.
Mevlana’nın “Bişnev,” dediği, dinlenilecek olan bir kamışın sözüydü. Dinlemesini bilene ney de konuştu, anlattı, söz söyledi. Sözden alem mülkü âbâd oldu, alem bezminin cilvesi söz oldu. Sözün ruhu dua oldu, deryalar mürekkep oldu, gönül bahrinden söz zuhur etti, sözle kar suyu kaçtı kulaklara.
Cihan bünyâdı çün kim emr-i kûndur
Pes evvel dem zuhur iden sühandur
Sühandan oldu alem mülki âbâd
Sühandan ururlur her bezme bünyad
Sühandur cilve- sâz-ı bezm-i âlem
Sühandur nükte-rân-ı fazl-ı âdem
Sühan cûş itdi çün bahr-ı kademden
Gözin açdı cihan hâb-ı âdemden
Sühan alemde bir ser-keş ‘alemdür
Esiri geh zebân u geh kalemdür
Lami’i
Bir cevap yazın