YUNUSÇA’YA YUNUS ÖDÜLÜ

Şairce konuşarak sözü kitaba döküyordu her yaştan dertliler. Nitekim Yunusça’nın babası tabir ettiğim hocam Mustafa Tatcı da burada ikincisi düzenlenen uluslararası şiir ve edebiyat günlerinde Yılın En iyi Yunus kitabı ödülünü alacaktı.

Leyla İpekçi
ABAD Blog için yazdı.
23 Ekim 2021

Maraş’ın gönlünde çiçeklenen…

 

İstanbul’dan Kahramanmaraş’a güneşli bir ikindi vaktinde yaklaşıyordum. Evvelce karış karış dolanıp yaşantısına dahil olduğumuz yerleşim yerleri uçaktan bakınca nasıl da kuraklaşmıştı. İç Anadolu’nun boz rengi giderek ölgünleşiyordu. Kuruyan göller, nehir yatakları, yanlış tarım politikaları, talan ve rant ekonomisi, ekilemeyen tarlalar, seller, taşķınlar veya iklim değişikliği derken…

 

-Yılın En İyi Yunus Kitabı-

 

Beydağları’nı geçer geçmez bütün bu sebep sonuç ilişkilerini unutturacak bir yeşillenme başladı. Artık çok da uzak olmayan Akdeniz’in nemi, havadan da olsa hissediliyordu.

Maraş’a yaklaştıkça yeşilin sadece yeryüzünde değil, gönüllerde de bir çiçeklenme yarattığını gördüm. Buraya daha önce birkaç kez gelmiştim. Taşın, suyun, ağacın, dağın olduğu kadar kan, ter ve gözyaşının da sese ve söze nasıl dönüştüğünü görüp zevk edecek kadar şairleriyle yazarlarıyla tanışmıştım Maraş’ın.

Fakat bu sefer başka şeyler de gördüm. Piyasa, Maraşlı şair imgesini satın almıştı çoktan. Şairce konuşarak sözü kitaba döküyordu her yaştan dertliler. Nitekim Yunusça’nın babası tabir ettiğim hocam Mustafa Tatcı da burada ikincisi düzenlenen uluslararası şiir ve edebiyat günlerinde Yılın En iyi Yunus kitabı ödülünü alacaktı.

-Anadolu’nun mayasında tutan-

 

Şair ve yazar buluşması kadar göçmüş evliyaullahın izini süren tevhid yolcularının da ruhunu buluşturuyordu bu diyar. Adım başı görünür veya görünmez evliya kaynayan Maraş’ın çocukları bilmeden de olsa bu kamil ruhaniyetten çekiyordu nefesi.

Maraş’ı da son yıllarda hızla dönüşen Anadolu kentlerinin ortak haline bürünmüştü. Antep, Malatya, Kayseri, Konya, Samsun, Rize, Denizli… Buralardaki ve diğer tüm şehirlerdeki dinamizm belki çok yoğun ve yine belki giderek tektip şehircilik anlayışı yöresel çeşitliliği siliyor. Ama yine de Anadolu’nun mayasındaki o muhteşem ruhu hiçbir sosyolojik dönüşüm ortadan kaldıramıyor. Bunun güzel bir örneğiydi Maraş.

 

-Yunusça şükür-

 

Tatcı üstadım ödülünü alırken sanki biz tüm Yunus yolcuları da ödül almış hissindeydim. Sadece yazarak değil davranışlara katarak öğrenilen Yunusça’nın şükrünü her birimiz kendi kabımızca eda etme coşkusunda buluşuyorduk.

blankZira Tatcı hocam Yunus Emre’ye Öğütler adını verdiği Risaletü’n Nushiyye eserini şerh ederek bize öylesine eşsiz bir hazinenin örtüsünü kaldırmıştı ki…

Sadece anlatarak değil, nefsimize dönüştürerek, esinlenerek, ilham alarak, tefekkür ederek kendi manamızı yaşantı ve eserlerimize, işimize, icraatlarımıza tahvil etme ihtiyacını bu yüzden duyuyorduk. Bunu yaparken öğreniyorduk ve işittiklerimiz birer tohum olup tıpkı Maraş’ ın toprağına düşer gibi filizlenip yeşilleniyordu.

 

-Akillerle bir yere kadar, bize arifler lazım!-

 

Estetikten, gelenekten anlamayan, sanattan zevk alamayan, odaklanamayan, merak etmeyen, kendi değerlerinden bihaber, kıymet bilmeyen yetkililer ise Maraş’ta pek karşımıza çıkmadı.

Atanma ve seçilme hedefleri onların liyakatli iş yapmalarına engel olsa da: İnsanlığa ve kainata  değerini katmayı marifet edinmiş, toplumunu diriltecek hamleleri hayata geçirebilen öğretmenler, uzmanlar, sanatçılar yine de vardı. Maraş’ta böyle dertlilerle karşılaşmıştım.

“İşitin ey yârenler” der Yunus. İşitebilmek ve Yunus’un nefsimizi terbiye edecek öğütlerini tutmak için yâren yani sevgili, dost olmak lazımdı. İşte Tatcı hocam Yunusça konuşan yetkililer yetişsin diye gayret ediyordu. Ödül alan kitabı ise okumakla bitecek kitaplardan değildi, kişinin kendine tutacağı bir aynaydı.

Maraş’daki çiçeklenmeyi gördükçe ‘kendini bilenler’ medeniyeti kurma yolunda kamillerin izine basan dertlilerin artmasını diledim. Bizzat kendisi öğütler kitabı olmuş, sözü canlandırmış ve sayfa sayfa okunması gereken Hak dostlarının izini sürenler artsın. Yunus’un nefis terbiye yöntemlerinden yepyeni anlam alanları, disiplinler, eğitim modelleri çıksın.

Akillerle bir yere kadar. Bize lazım olan arifler. Maraşlı olsun olmasın, bizi buluşturan dillerde  sözü arifçe yükselten ve manâyı genişleten nice şair çıksın..

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir