ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog’da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi’nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte o genç bilgeler için. Ülkemizin ve dünyanın geleceği için.

Sabık Eğitim Bakanımız Eğitim 2023 Çalıştayı’nın açılış konuşmasında “her çocuğun müfredatı kendi içinde gizlidir” demişti. Hakikaten de çocuk olsun yetişkin olsun insanın içinde gizli bir müfredat var, gönül. Her çocuk biricik her insan bir evren. Onu kendinde gizli hazine ile, bilgi ile müfredat ile buluşturmak eğitimin en temel amacı.  Leyla İpekçi ülkemizin bu hiç değişmeyen en önemli gündemine dair köklü öneriler getiriyor. Eğitim ve kültür arasındaki birbirini bütünleyen ilişkiden hareketle çok asli bir soru soruyor, ülkemizin geleceğini de belirleyecek kadar önemli, hayati bir soru bu:

“Bilgi nasıl dönüştürülüp yaşayan bir kültür olarak insan kalbine değer hale getirilebilir. Kitap sayfasından yani aktarımdan yaşantıya yani tatbikata, uygulamaya geçmeyen hangi bilgi gerçeğe hizmet edebilir?”

Leyla İpekçi
ABAD Blog için hazırladı.
20.11.2021

 

Elbette pek çok anlamı içinde barındırıyor bu sözler. Belki kastının ötesinde, biz muhataplar için elverişli bir tefekkür imkânı sunan bu sözlerden yola çıkarak, acizane, eğitim kültüründen dem vurmaya çalışacağım. Çünkü bütün sorunlarına ve somut yöntem tekliflerine rağmen eğitimin biraz da kültür olarak ele alınması gerektiğine inanıyorum.

Yani zihne ve gönle iyice yerleşerek bir toplumun insana ve kâinata bakışını, sanatını, küresel ölçeklere uyum sağlama kabiliyetindeki yerel geleneklerini, gündelik hayatını, farklı yaşam tarzlarını velhasıl medeniyet değerlerini ihya edecek şekilde dönüştürme kudretini haiz bir yaşayan kültür olarak bakalım diyorum eğitime.

Evet, böyle diyorum çünkü her birimizin (geçmişte veya bugün çocuk olmaklığımız hasebiyle) içimizde yazılmakta olan bir müstakil müfredatımız gerçekten de var. Bu meşrepten meşrebe, mizaçtan mizaca değişen biricik müfredatın aslında harfleri yoktur bana göre. Gönül kitabıdır o.

*

Misal, çocuğunuz çok çalışır ama bir türlü iddialı bir bölümü kazanmayı becerecek kadar matematikten, fizikten vesaire yana kabiliyetli değildir. Biraz dürtüklersiniz, mesela onun el işlerindeki kabiliyetini fark edersiniz. Çocuk zanaata, tamire, elleriyle inşa etmeye, boyamaya, kesip biçmeye, taş işleme gibi ince el işlerine vesaire eğilimlidir.

Şimdi bu çocuğun okuyup üniversitede geçerli bir bölüm tutturma zorunluluğu, içindeki bu eğilimi, doğuştan getirdiği bu kabiliyeti perdelediği gibi, kendi içindeki müfredatı yazmasına da takoz koymuyor mu? Ya onun içinde gizli müfredat; taşı toprağı madeni işleyip boşluklarına biçim ve ruh verme sanatını usul usul yazıyorsa?

Biri bir binaya bakıp taş yığını görürken, biri de ona baktığında mana görür. Bizzat içinden bakmaktadır çünkü. İşte varlığa içinden bakana, eşyanın vücuda gelme hikmetinde kendi kalbinin yansımalarını bulan gençlere ne vaat ediyor mesela bugün üniversiteyi kazanma kriterlerimiz, başarı ölçülerimiz?

Bugün içindeki maneviyatı elleriyle icra etmeye eğilimli bir gencin toplumsal düzeyde kabul gören bir meslek edinmesi neden böylesine zor? Neden son derece vasat ve demode bir talim terbiye çerçevesine sığdırılmaya mahkûm bırakılıyor gençlerin içinde saklı müfredat, nam-ı diğer cevher?

*

Bu sıkışıklığa bir de rekabet sebebiyle ezberî eğitim yöntemlerini ekleyin. Test başarısına endekslenmiş bir eğitimle çocuğun gönül kitabının sayfalarında saklı o müfredatın okunması / yazılması nasıl mümkün olabilir ki?

Dahası hangi öğretmen, hangi usta, rehber, eğitimci, hangi hoca (ne ad verirseniz verin) bu çocuğun içinde saklı müfredatı tatbik etme donanımına sahip bir eğitimden geçiyor bugün acaba? Hangi eğitmen çocukların mizacına, kabiliyetine, eğilimine uygun olanı seçip yönlendirecek ve uygulamayı takip edecek bir hür ufka, bir zevk ve ehliyete, bir hayat tecrübesine sahip olacak bir tedrisattan geçiyor?

Elbette kişisel gayretler ve çok kıymetli çabalar mevcut. Lakin sistemi bütün olarak ele alınca asıl öğretmenlerin seviyesini yeniden yükseltmenin elzem olduğuna varıyoruz.

*

Ustalar der ki, öğrenmek kalpten kalbe geçiştir. Çocuğun gönlüne değmeden, puana, skora, sonuca odaklı tektip bir ezberî eğitimden geriye çocuğun aleminde ne kalıyor ki, onunla medeniyet değerlerini ihya etmeye heves etsin?

Aktarım kültürüyle ne kadar nefsinden geçirebiliyor bugün çocuklar öğrendikleri bilgiyi? Katmansız, yüzeysel, sığ bir dönüştürmeyle müsamere kıvamında ortaya çıkan eserlere bakarak hangimiz bir medeniyet kanatlanmasından bahsedebiliyoruz?

Bilgiyi nasıl dönüştürüp yaşayan bir kültür olarak insan kalbine değer hale getirebilirler bu seviyede? Kitap sayfasından yani aktarımdan yaşantıya yani tatbikata, uygulamaya geçmeyen hangi bilgi gerçeğe hizmet edebilir?

Bilginin ilmî kaynağı yazılı olsa da bilgi insandan öğreniliyor. Şimdi burada bir duralım artık. Yoksa google’da derslerde okuduklarımızın çok daha ötesinde, sınırsız bilgi var. Ama bunu bize bir hayat bilgisi kıvamına dökerek, gönlümüzün semalarından arzına indiren, bizi dönüştüren eğer işini hakkıyla yapan bir öğretmense, ancak o zaman bilgi canlanmış demektir.

*

Evet, duralım ve kadim insanlık geleneğimizde eğitim nasıl talip olmakla, talep etmekle başlıyorsa biz de oradan başlayalım. Ustamızı, hocamızı, rehberimizi kendi içimizdeki müfredatın diline uygun olarak seçecek bir talebe olmakla başlayalım.

Bugünün ruhunda bir modern medrese yöntemini geliştirmenin yollarını muhakkak yeniden bulmalıyız. Usta çırak / üstad talebe / mürid mürşid ilişkisindeki insan faktörünü (kalpten kalbe geçişi) yeniden kurmalıyız. Bilginin hiyerarşisini oluşturamazsak, ustaya (işin ehline) saygı ve hürmet beklemeyi yine ertelemek zorunda kalırız.

Emaneti ehline veremedikten sonra, onu taşıyacak kim kalır ki? Bugün liseyi bitirse de hayat karşısında reşit olamayan çocuklardan hepimiz dem vurmuyor muyuz? Gençleri yetişkin kılacak bir öğretim sisteminin içinde muhakkak benlik eğitimi vermeye yetkili ustalar yer almalı.

*

Bugün biz elan üniversitelere hazırlık ve test sistemini tartışaduralım, dünyada küresel imkanların gücüyle bambaşka eğitim yöntemleri hayata geçirilmeye başlandı çoktan. Artık bilgiyi elde etmek için bir yerden bir yere gitmeye gerek kalmadığı için, öğreten ve öğrenmeye talip olanın ilişkisini internet ortamında çok yönlü kodlar belirliyor.

Geleceğin milli eğitim müfredatını tasavvur etmede kaybedecek bir saniyemiz yok. Hele ki bölgesel ve küresel anlamda çok sıcak bir savaş dönemindeyken, eğitimin aynı savaşın bir parçası olduğunu hiç unutmayarak: Kendi menfaatleri, ikbal hırsları, kurumsal kibir ve egoları için bakanlığın hemen her icraatına takoz koyan hantal bürokrasiyi illa dağıtmakla işe başlanmalı.

15 Temmuz’da memleketi, çocukları, geleceği, demokrasisi, milli iradesi için gözünü kırpmadan tankın önüne çıkan sivil vatandaşların dökülen kanı eğer hepimize can kattıysa, bu takozcu bürokratik yapının elemanlarının bizi ‘ölü nesne’ kıvamında tutmasına daha fazla izin vermeden, hep birlikte talip olmalıyız 2023 seferberlik ruhuna.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

YUNUSÇA’YA YUNUS ÖDÜLÜ

Şairce konuşarak sözü kitaba döküyordu her yaştan dertliler. Nitekim Yunusça’nın babası tabir ettiğim hocam Mustafa Tatcı da burada ikincisi düzenlenen uluslararası şiir ve edebiyat günlerinde Yılın En iyi Yunus kitabı […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir