YÛNUS EMRE’DE MÂNÂ DİLİNİN İNŞÂSINDA İKTİSADÎ METAFORLAR

Yunus Emre çarşıda pazarda, hayatın içinde, sokakta kullanılan dile yeni anlamlar yüklemiş, mana elbisesi giydirmiştir. Dr. Tolga Keskin, EL KÂRDA GÖNÜL YÂRDA başlığı altında kaleme aldığı Tasavvuf İktisat İlişkisi üzerine yazılarının üçüncüsünde Yunus Emre divanındaki iktisadi metaforları ele alıyor. Pazardan, dükkandan, ticaretten, alışverişten, kardan zarardan, sermayeden, hazineden, kervandan, kervancıbaşından bahsediyor. Ama bu ticaret başka. Akçenin geçmediği, can alınıp can satılan bir pazar…İşte Yunusça…Sadeliğin derinliği…

 

Dr. Tolga Keskin
ABAD Blog için yazdı.
02.03.2022

EL KÂRDA GÖNÜL YÂRDA

 

(Tasavvuf-İktisat İlişkisi Üzerine Yazılar-3)

 

YÛNUS EMRE’DE MÂNÂ DİLİNİN İNŞÂSINDA İKTİSADÎ METAFORLAR

 

(Bu yazı ilk olarak 16 Temmuz 2021’de Bakü’de düzenlenen “21. Yüzyılda Yûnus Emre’yi Anlamak” temalı Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu’nda tebliğ olarak yer almış ve ardından şu künye ile bildiriler kitabında yayımlanmıştır. Tolga Keskin, “Yûnus Emre’de Mânâ Dilinin İnşâsında İktisadî Metaforlar”, “21-ci əsrdə Yunus Əmrəni anlamaq” Beynəlxalq Yunus Əmrə Simpoziumu, 16 iyul 2021, Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası (AMEA) akad. Z.M. Bünyadov adına Şərqşünaslıq İnstitutu, Azərbaycan-Bakı: “Elm”, 2021, s. 298-315.)

 

Özet

 

13. ve 14. yüzyıllarda yaşamış olan Yunus Emre, tasavvufun Türk diliyle yazılmış en önemli kaynaklarından olan bir Divan’ın yazarıdır. Divan’da ele alınan ana konular Hak, hakikat, tevhid ve aşk gibi konulardır. Yunus bunları ele alırken doğrudan anlatımlar yaptığı gibi semboller, teşbihler, mazmunlar, remizler ve metaforlar da kullanmıştır. Metaforlar, bir durumu başka bir şekilde, bir şeyi başka şeyle ifade etmek için kullanılan mecazlardır. Bunların kullanılması anlaşılması zor soyut kavramların somut hale getirilerek öğrenilmesini ve akılda uzun süre kalmasını sağlar. Soyut konu ve kavramların çok olduğu tasavvuf alanında remiz ve metaforlar mananın anlaşılması ve mesajın taşınmasında önemli bir rol üstlenmektedir.

Bu çalışmada Yunus’un kurduğu mânâ dilinin bir bileşeni olarak iktisadî metaforlar ele alınmaktadır. İktisadi kavramlar ve olgular her dönemde insanların hayatında doğrudan yer almaktadır. Bu nedenle herhangi bir konunun anlaşılmasında bu alana ait kavramlardan faydalanmak önemlidir. Yunus Emre Divanı’ndan iktisadî remizler olarak sık kullanılan ve öne çıkan bazı kelimeler “pazar, ticaret, alım-satım, dükkân, sermaye ve hazine” olarak sıralanabilir. Çalışmada Divan’da bu kavramların kullanıldığı dizeler tespit edilerek yorumlanmış ve anlamları tartışılmıştır.

Görülmektedir ki, Yunus Emre tasavvufi konulara iktisadî alanın günümüzde dahi kullanılan kavramları yoluyla temas ederken, ilk bakışta mânâdan ziyade yalın bir anlatım dikkat çekmektedir. Sonrasında kavramlar arasındaki ilişkiler ve işaret edilen derin mânâlar belirlendikçe bunun büyük bir anlatım zenginliği sağladığı anlaşılmaktadır. Metaforlu anlatımlar sayesinde mesaja canlılık ve derinlik kazandırılmıştır. Hakikati şiir yoluyla söyleyen bir âşık, arif ve kâmil olarak Yunus Emre’nin Türkçe’nin bir aşk ve mânâ dili olarak kurulmasını ve gelişmesini sağladığı da şüphesizdir. Bu çalışma ile bu gerçek, güncel kavramlar üzerinden bir kez daha teyit edilmiştir. Yunus Emre özelinde yapılan bu tespitler tasavvuf literatüründe yaygın olan remizli ifadelerin daha kolay anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.

 

 

YÛNUS EMRE’DE MÂNÂ DİLİNİN İNŞÂSINDA İKTİSADÎ METAFORLAR

 

  1. Giriş

 

Yûnus Emre (v.1321), Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemi ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi arasında yaşamış Hak erenlerdendir. İslam’ın özü ve hakikati olan tevhidi, buna ulaştıran bir yol olarak ‘fakr’ ve ‘aşk’ı Türkçe ifade etmiş ve yüzyıllar boyunca kurumayacak bir pınarın kaynağı olmuştur.

Bir beşer olarak tarihsel hayatı çok net olarak bilinmemekle birlikte onun asıl dikkate değer yönü işaret ettiği mânâlardır. Onun insanlığa hediye ettiği mânevi miras yüzyıllardır elden ele, dilden dile, gönülden gönüle aktarılagelen şiirlerinde saklıdır. Halkla yakın temasta olmasının da etkisiyle özellikle Türk toplumunda çok bilinen, sevilen ve hemen her kesim tarafından sahiplenilen Yûnus, halk irfanına önemli katkılar yapmış olmakla birlikte sözlerindeki mânâlara hakkıyla vâkıf olunması çok da kolay olmayan bir müelliftir. Literatürde onun hakkındaki sufi, evliya, âşık, filozof, şair ve mütefekkir şeklindeki tanımlamalar bu yönünün bir göstergesi sayılabilir. Yûnus Emre algısındaki bu çeşitlilik onun söylediği sözlerin, işaret ettiği mânâların çok katmanlı oluşundandır. Herkes hâline ve idrakine göre nasip almaktadır Yûnus’tan.

Yûnus Emre bir yandan içinde bulunduğu toplumun dertleriyle hemhal olmuş, yaşadığı dönemdeki zulümleri, siyasi ve iktisadî çözülmeyi, halkın yoksullaşmasını, din anlayışındaki bozulmayı dile getirip, uyarı ve nasihatleriyle doğru yolu gösterirken (Yılmaz 2011: 103); diğer bir deyişle maddeyi yoğururken, diğer yandan Türkçe ilahileriyle eşyanın hakikatini, karıncaya ulu nazarla ve yetmiş iki millete bir gözle bakmak gerektiğini, dağıyla taşıyla varlığın bir bütün olduğunu, sevmeyi ve sevilmeyi öğretmiş, diğer bir deyişle mânâyı işaret etmiştir. (Tatcı 2019: 65).

Tandoğan’a göre, Yûnus’un tabiat kanunları gibi sağlam ve evrensel mısralarına bakarak, bir insanın, bir ülkenin, hatta bütün insanlığın kendilerini sıkan, usandıran, boğan daracık yaşantılarından kurtularak huzura, mutluluğa ve güzelliğe ulaşması mümkündür. (Tandoğan 2003: 37)

“Yûnus Emre ilâhîleriyle cân evimizde imân meşâlesini ateşleyip gitmiş, adını sonsuza mühürlemiş bir gönül insanıdır. Biz onun sözleriyle dünyâya, dâvâ için değil mânâ için geldiğimizi fark ettik. İnsan olmanın, gönül yapmanın, Muhammedî ahlâkın, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmanın ne demek olduğunu öğrendik. Biz onun sözleriyle sevgi ve bilgi kanatlarıyla aslımıza nasıl döneceğimizi anladık. Yunus Emre bizim mânâ dilimiz, hayat suyumuz, gözyaşımız, gönül yangınımız, tefekkürümüz, yolumuz yordamımız, özümüz, sözümüz, medeniyetimizdir.” (Tatcı 2021a: 202).

 

Bu çalışmada, Yûnus Emre’nin şiirlerinde mânâ dilini inşa ederken kullandığı bazı iktisadî remizler/metaforlar incelenmektedir. Bu remizler Yûnus’un mânâya halkın diliyle işaret etmesi ve akılda kalıcı olması bakımından bir kolaylık, çok katmanlı ve Yûnus’un haliyle hâllenmeden çözülmesi mümkün olmayan bir irfan dilinin şifreleri olması bakımından ise bir zorluk olarak düşünülebilir.

 

  1. Yûnus Emre Divanı’nda İktisadî Remizler

 

Yûnus Emre’nin şiirlerinde ana tema ve kavramlar Hak, hakikat, tevhid, aşk, cân ve yokluk olmakla birlikte bunların ifade edilmesinde iktisadî alana ilişkin kavramlara, mecazlara, remizlere ve metaforlara da bolca rastlanmaktadır. Metaforlar zihniyet inşasında ve mesajların geleceğe taşınmasında önemli bir yere sahiptir. Yûnus’un menkabevî hayatında yer alan bazı motifler de yine iktisadî remiz ya da metafor olarak ele alınabilir.

Bir rivayete göre, Yûnus’un yolculuğu, köyünde yaşanan kıtlık neticesinde ailesine yiyecek bulabilmek için Hacı Bektaş Veli dergâhına başvurup buğday istemesi ile başlamaktadır. Giderken de yanında küçük bir hediye olarak alıç götürmüştür. Yûnus’un kabiliyetini sezen Hacı Bektaş Veli kendisine buğday yerine nefes vermeyi (daha kıymetli bir şeyi) teklif etmiş, Yûnus önce bunu kabul etmemiş ve buğdayı almış, sonra hatasını anlayıp geri dönmüş ve nefes istemiş, Hacı Bektaş ise bu kapının anahtarının artık Tapduk Emre’de olduğunu söylemiştir (Tatcı 2021a: 437).

Sosyal hayatın içinde aktif olarak yer alan fütüvvet ehli bir sûfî olarak Yûnus Emre, ilâhî nitelikli şiirlerinde iktisadî hususlara ilkesel düzeyde değinmiştir. Bu çerçevede onun Divan’ında dünya ve varlık algısı, insan, insanın ihtiyaçları, rızk ve mülkiyet gibi iktisat felsefesine ilişkin kavramlar ile helal lokma, çalışma/üretme/kazanma, doğruluk, cömertlik ve hizmet gibi kavramlar ile iktisadî meseleler karşısında alınan tavır olarak zühd, tevekkül, kanaat gibi ahlâk ve hâle ilişkin kavramlara sık sık rastlanmaktadır. Ayrı bir çalışmanın konusu olabilecek kadar geniş olan bu içerikten bazı örnekler şu şekilde sıralanabilir:[1]

 

“Ne varlıga sevinürem, ne yokluga yerinürem,

‘Işkunıla avınuram, bana seni gerek seni” (Yûnus Emre 2021: 356)

 

“Şunlar ki çokdur mâlları gör nice oldı hâlleri

Sonucı bir gönlek geymiş, anun da yokdur yeñleri” (Yûnus Emre 2021: 346)

 

“Bu dünyânun mansıbların ‘izzetin

Yûnus kodu alan alsın n’olısar”[2] (Yûnus Emre 2021: 607)

 

“Rızık içün gussa yime kimse rızkın kimse yimez

Rızık içün gussa yime pâdişâh eksük eylemez” (Yûnus Emre 2021: 127)

 

“Düriş kazan yi yidür, bir gönül ele getür,

Yüz Kâ’be’den yigrekdür bir gönül ziyâreti” (Yûnus Emre 2021: 356)

 

“Çekgil harâmdan elün kesgil gaybetden dilün” (Yûnus Emre 2021: 68)

 

“Helâline ola hisâb / Harâmına ola ‘azâb” (Yûnus Emre 2021: 267)

“Girü durur yoklukdan kamularun baylıgı

Bunca varlık var iken gitmez gönül tarlıgı…

Süleymân zenbîl ördi kendü emegin yirdi

Anunıla buldılar bunlar peygamberligi” (Yûnus Emre 2021: 340)

 

“Tevekkül işi ola kanâ‘at aşı ola

‘İnâyet başı ola nûr-ı rahmet içinde” (Yûnus Emre 2021: 284)

 

Yunus’un iktisadi alana ilişkin buna benzer nasihatlerinin yanında doğrudan iktisatla ilgili olmayan ancak bu alanın somut kavramlarını kullanarak vahdet düşüncesini ve aşkı anlattığı çok sayıda şiiri vardır. Bu şiirler hem tasavvuf düşüncesi açısından hem Türkçe’nın gelişimi açısından çok değerlidir.

“Yûnus’un kullandığı kelime ve ifade kalıpları, mecazlar ve kavramlar, Türkçe’nin ebedileşmesi yolunda gerçek bir dönüm noktasıdır.” (Tatcı 2020: 83).

“Türkçe, Yûnus’un dilinde estetik bir hüviyet kazanmış, canlanıp yayılmıştır.” (Tatcı 2021a: 182). Üslup sahibi bir öncü olarak Yûnus şiir dilimize getirdiği yenilikleriyle kendisinden sonra gelen halk ve divan şairlerini de etkilemiştir. “Onun terennüm ettiği dil, maddeden mânaya, nefisten ruha, fenâdan bekâya göçen ehlullahın dilidir.” (Tatcı 2021a: 183).

Türkçe tasavvuf dilinin kurucusu sayılan Yûnus’un dili sade olmakla birlikte basit değildir. “Yunus’un sözlerindeki sadeliğin ardında da gittikçe derinleşen, dürülüp bükülen, kendini ele vermeyen manalar dercedilmiştir. Bu dilin içinde yüzünün güzelliğini duvağıyla örten nazlı gelinler gibi mânâ güzellikleri gizlidir ve bu güzellik ancak duvağı kaldırmayı hak eden mahremlere açılır.” (Tatcı 2021a: 182-183).

Yunus Emre düşüncesinde insanın mutlak varlığa/Hakk’a ulaşmasını sağlayan kuvvet aşktır. Divan’da aşk konusunda geniş bir teşbih ve mecaz kadrosu bulunmakta olup bunların tahlili Yunus’u yetiştiren iklim ve değerler sistemi hakkında da ipuçları vermektedir. Bu benzetme unsurları göçebe ve akıncı hayattan (çadır, ok, devlet), sosyal hayattan (cevher, hazine, maden), tabiattan (deniz, umman, yağmur), yerleşik hayattan (ev, pazar, bağ), yiyecek ve içeceklerden (ağu, şarap) ve eğitim hayatından (kitap, divan) alınmıştır. Bütün bunlar Türklerin akıncı bir toplumdan ekinci bir topluma, göçebe hayattan yerleşik hayata geçiş devrini yansıtmaktadır. (Tatcı 2021a: 510).

Benzer şekilde merkezi kavramlardan biri olan cân hususunda da devrin sosyal ve askeri hayatından (esir, savaş, sultan), yerleşik kültüründen (sermaye, genç, ev, kandil), insanın psikolojik hallerinden (hasta, âşık, dertli) alınan benzetme unsurları bulunmaktadır. Özetle denilebilir ki, Yûnus Emre’nin kullandığı benzetme unsurları dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin bilgiler ihtiva ettiği gibi bu çalışmanın önceliği açısından bakılacak olursa da “Yûnus fikir dünyasını dünyevi teşbih ve mecazlar yoluyla anlatmaktadır.” (Tatcı 2021a: 511).

Çalışmanın ana konusunu teşkil eden bu bölümde, Yûnus’un şiirlerindeki, doğrudan iktisadî hayata ilişkin bir mânâ içermeyen, ancak iktisadî kavramların çağrışımları üzerinden aşkın kıymeti, yokluğun gerçek hazine oluşu, Hakk ile alışverişte canın sermaye oluşu gibi irfanî konulara temas edilmektedir. Yûnus bu manaları ifade ederken şiirlerinde pazar, ticaret, dükkân, sermaye, hazine ve kervan gibi kelimeleri metafor/remiz olarak kullanmaktadır.

Tasavvufta sembolik anlatım çok önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle divanlarda yer alan nutk-ı şeriflerde mânânın remizlerle örtülmesi ve zenginleştirilmesi sık karşılaşılan bir durumdur.

Bunun nedeni, sûfîlerin hakikate ve hallerine dair sözler söylerken kendi aralarında üstü kapalı bir dil kurma ihtiyacı ile birlikte remizlerle ifade edilen mesajın hafızaya kolay ve güçlü şekilde yerleşmesi ve bunun şiirsel ifadelerle gelecek nesillere taşınma imkânının daha kolay olmasıdır. Sembolik anlatım ehil olmayana manayı örtmek için kullanılabildiği kelimelerin mana açılımlarını zenginleştirip dilin gelişmesine de katkı sağlamaktadır.

İktisat ve ticaret doğrudan insan hayatının içinde bir konu oluşu ile hemen her dönemde ilgi odağı olmuş, başka konuların izahında dahi iktisadî kavramlardan, remizlerden ve metaforlardan sık sık faydalanılmıştır.

Tasavvufi eserlerde sık kullanılan bazı iktisadî remizler/metaforlar ‘pazar’ (manevi ticaret yeri, dünyanın bir pazar yeri olması, pazarın kurulup dağılması), ‘dükkân’ (pazar içinde alışveriş yapılan bölümler), ‘ticaret’ (dünya pazarında canların alınıp satılması, manevi alışveriş), ‘kervan’ (manevi alışveriş için gidilen yol, ortam), ‘sermaye’ (manevi alışveriş için gerekli olan imkânlar, pazarda ticaret yapacak sermayenin elde edilmesi, harcanması ve tüketilmesi) ve ‘hazine’ (ticaretten hâsıl olan zenginlik, pazar sahibinin zenginliği, manevi zenginlik, fakr) kelimeleri olarak tespit edilmektedir.

Bu remizlerin yaygın kullanımı şöyledir: Allah (cc)’ın yarattığı bu dünya bir pazar yeridir. Burada manevi bir alışveriş vardır. Herkes ihtiyacını almaya gelir. Farklı ürünlerin satıldığı dükkanlar/tezgahlar vardır. Herkes elindeki sermaye ile ihtiyacı olan ürünü arar, satın alır ve gider. Kişinin pazar kapanmadan ihtiyacını görmesi gerekmektedir. Bu kapsamda;

“Pazar alışveriş mahallidir. Aşk pazarı âşıkın canını verip canan satın aldığı yer yani erenler meclisidir.” (Tatcı 2021a: 349).

“‘Işk bâzârıdur bu cânlar satılur

Sataram cânumı hîç kimse almaz” (Yûnus Emre 2021: 129)

“Aşk bir ticârettir, aşk bezirgânının (âşıkın) ticâret yapması sermâyesine bağlıdır. Âşıkın sermayesi ise ‘cânı’dır. O cân verir, cânân satın alır.” (Tatcı 2021a: 369).

 

“Işk bâzirgânı ser-mâye cânı” (Yûnus Emre 2021: 331)

 

“Ser-mâyemüz bir cânıdı anı dahı aldı bu ‘ışk

Ne ser-mâye var ne dükkân bâzâra neye varayın.

 

Kurulmış dükkân u bâzâr dost içine girmiş gezer

Günâhum çok gönlüm sizer ben dosta çok yalvarayın” (Yûnus Emre 2021: 260)

 

Yûnus uzak yollara düşmek gereken aşk ticaretinde zarar etmenin de mümkün olduğunu şöyle hatırlatmaktadır:

 

“Yûnus’ı ‘âşık diyüben zinhâr özenüp gelmenüz

Çok bezirgân ziyân ider varıcagız ırak çava” (Yûnus Emre 2021: 39)

 

Gerçek âşıklar ise sermâye olarak canlarını ortaya koymuşlardır. Cân verip cânân alınan bu yola tam bir yoklukla girenler için sonunda kaybedilecek bir şey de yoktur. (Tatcı 2014: 203-204)

“Dükkân halkın ihtiyacı olan mal ve eşyanın satıldığı bir yerdir. Bunun gibi ledünnî bilgi de ariflerin gönlünden ifşâ edilir.” (Tatcı 2021a: 341).

“Erenlerün gönlinde ol sultân dükkân açdı

Niçe bizüm gibiler anda konuban göçdi” (Yûnus Emre 2021: 364)

Şu satırlarda da Allah’ın bu dünya pazarında fiillerini/alışverişlerini dükkâna benzeyen ‘sûretler’ ile gerçekleştirdiğini, sûretlerde/dükkânlarda alışveriş yapanın, alanın verenin Hakk’ın kendisi olduğunu, dükkân sahibinin dükkândan, vücudun sahibinin vücuttan uzak olmayacağını, kişinin Hakk’ı ancak kendinde bulabileceğini anlatır (Tatcı 2021a: 341):

 

“Bu dünye bir bâzârdur sûretler olmış dükkân

Bu dükkâna girüben oldur satan bu kânı

 

Bir niçeler kayurur bunca mâlum kaldı dir

Viren oldur alan ol sormaz nedür ziyânı

 

Yûnus imdi sen senden ayru degül hem cândan

Sen sende bulmazısan kanda bulasın anı” (Yûnus Emre 2021: 366-367)

 

Tasavvuf düşüncesinde kişinin ihtiyacı hakikate erişmek, Allah’a, canana ulaşmaktır. Bu yolda ihtiyacı olan ticaret sermayesi (rızkı) ise aşkıdır, canıdır.

 

“İşidin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk
Değmelere verilmez hürmetli nesnedir aşk”[3]

 

Bu kapsamda manevi rızka da şu şekilde işaret etmektedir:

 

“Şu’le bize aydan degül ‘ışk eri bu soydan degül

Rızkumuz bu evden degül deryâ-yı ‘ummândan gelür” (Yûnus Emre 2021: 73)

 

Vakit sermayesi ise ömürdür. Diğer bir deyişle, tasavvuf ehli arasında nakledilen “Beni sana sat, seni bana sat / Kâr olsun kat kat, pazarım sen ol” sözlerinde ifade edildiği gibi dünya pazarı kapanmadan, kervan göçüp gitmeden ‘can verip cananı alma’ ticaretini yapmak gerekmektedir. Alışveriş yapmak ise ‘beyat’tır. İnsan da bu dünya pazarında kârlı bir ‘alışveriş’ yapmak isteğinde olup kendisine uygun dükkândan nasibini aramaktadır.

Nasibini arayan insanın gaflette oyalanmaması gerektiğini, sermayesini doğru kullanarak ve bir an önce Hakk’a yönelerek ziyan etmemesi gerektiğini şöyle dile getirir:

 

 “Kâfile geçdi sen gafletde bulundun

Sakın ser-mâyeni virme ziyâne

Hak içün bir pûlun yok viresin

Yâ niçün virürsin assı ziyâne” (Yûnus Emre 2021: 325)

Şu dizelerde de Yûnus cennetin/irfânın sermayesinin ‘gönül yapmak’ ve ‘yokluk/miskinlik’ olduğunu ifade etmektedir:

“Uçmak Uçmak didügün kullarun yiltedügün

Uçmagun ser-mâyesi bir gönül itmek gerek” (Yûnus Emre 2021: 154)

 

“Girçek erün bu yolda yoklukdur ser-mâyesi” (Yûnus Emre 2021: 358)

 

“Dervîş olan kişilerün miskînlikdür ser-mâyesi

Miskînlikden özge bize mâl u mülk ü şâr gerekmez” (Yûnus Emre 2021: 128)

 

Yûnus gerçek zenginliğe ve sonsuz bir hazineye ulaşmak isteyeni de geçici istekleri, dünyevi kaygıları ve benliği bırakmak hususunda uyarmaktadır:

 

“Kalma fânî sagınca kasd eyle bâkî gence

Yüz bin cihânda bâtın hazînesin bulasın” (Yûnus Emre 2021: 272)

 

“Yûnus ‘âkilisen bunda mülke sûret bezemegil

Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmış yatur” (Yûnus Emre 2021: 102)

 

“Aşk kıymeti cihetiyle cevhere, değerli ve gizli bir hazineye benzetilir. Bu hazineyi elde edenler korumakla sorumludurlar.” (Tatcı 2021a: 341).

 

“‘Âşıklarun hâlini ‘âşık olanlar bilür

‘Işk bir gizlü haznedür gizlü gerekdür esrâr” (Yûnus Emre 2021: 59)

 

“Bugün ‘ışk bahrinün gavvâsı oldum

Gevherler bulmışam ‘ummân içinde” (Yûnus Emre 2021: 316)

 

“Bir kişi ‘âşık olsa ‘ışk deryâsına talsa

O deryânun içinde gevher bulagan olur” (Yûnus Emre 2021: 119)

 

Haddizatında âşığın mülkü de mâşuktan ibarettir.

“Cân u gönül ‘akl u fehim nisâr olsun ma’şûkaya

Pes ‘âşıkun andan ayru dahı ne mülk ü mâlı var” (Yûnus Emre 2021: 65)

 

Yûnus’un aşk ve irfânının kaynağı Allah (cc) ve Resulullah (sav) olduğu gibi mecazlı anlatımlarının da ilham kaynağı Kur’an ve hadisler olsa gerektir. Kur’an’da, Mekke toplumunun yaygın hayat tarzı olması hasebiyle, belirli anlatımlarda iktisadî/ticari bir üslup dikkat çekmektedir.[4] Küntü kenzen mahfiyyen ve ahbebtu en u’rafe” (Ben gizli bir hazîneydim, bilinmeyi sevdim.) hadisinde ise Cenab-ı Hak zâtını ‘gizli hazine’ye benzetirken zuhûrunu da bilinmek istemesine/sevgisine bağlamaktadır. (Tatcı 2014: 57).

Yûnus’un nutuklarında kullandığı iktisadî remizlere yanlış mânâ verilmesi de incelenmeye değer konulardandır. İktisadi zihniyetin doğru veya yanlış inşası bakımından önemini görmek amacıyla bu çalışma kapsamında bir örnekle iktifa edilecektir.

Bilindiği üzere, literatürde tasavvufun iktisadî alan üzerindeki menfi tesirleri hususunda çalışmalar mevcut olup bu çalışmalarda üzerinde en çok durulan hususlar kader, zühd, tevekkül, kanaat, fakr gibi kavramlar ile ‘bir lokma bir hırka’ gibi deyimler olmakta, bu kavram ve deyimlere yüklenen doğru ve yanlış mânâlar tartışılmaktadır. Bu tartışmalardan birinde Yûnus’un bir sözü de kanaatimizce yanlış kullanılmış olup bu çalışma kapsamında değinilmesi uygun olacaktır. Osmanlı toplumunda tahrif olmuş tasavvuf anlayışının plansız, hesap-kitapsız, irrasyonel iş yapma kültürüne etkisi yorumlanırken Yûnus Emre’nin ‘Pazar eyledik götürü’ ifadesi kullanılmıştır. (Sayar 2003: 127).

Kanaatimizce bu örneklendirme, hem 18. yüzyıl şartları çerçevesinde ortaya konmuş bir tezi yorumlarken 13-14. yüzyıldan bir veri kullanılması ile tarihsel açıdan, hem de Yûnus’un sözünü çok dar bir mânâya hapsetmek yönüyle tasavvufî açıdan hatalıdır. Yûnus’un ‘Pazar eyledik götürü’ sözleri ‘zahirî pazarda alışveriş yaparken rasyonel davranmamak’ mânâsında değil, ‘Allah’a ulaşmak isteyenin, maddi/manevi hesapları terk ederek, tam teslim olup, candan geçmesi gerektiği’ mânâsında olsa gerektir. Zira Yûnus’un ‘pazar’ metaforu canların alınıp satıldığı ve sermayesi aşk olanın kâr ettiği bir manevi alışverişi işaret eder ki bu pazar çabuk dağılmaktadır, ince hesaplarla vakit kaybetmemek lazımdır.

Yûnus Emre Divanı’nın eski yazmalarında bulunmayan bu şiirde Pir Mehmed Âşık Çelebi’ye (v. 1571) göre Yûnus,

 

“Nazar eyle itüri / Bâzâr eyle götüri / Yaradılanı hoş gör / Yaradandan ötüri”

demişse de bu sonradan halk dilinde değişerek:

“Elif okuduk ötürü / Bâzâr eyledik götürü / Yaradılanı severiz / Yaradandan ötürü”

hâlini almıştır. (Tatcı 2021a: 48).

 

Halk arasında son iki satırı yaygınlaşan bu dörtlüğün konumuz açısından ilk iki satırı daha önemlidir. ‘Nazar eyle itüri’ derken Yûnus ‘iyi bak, keskin bak, içinden ve derinliğine bak’ demektedir. ‘Elif okuduk ötürü’ şeklindeki söyleyiş ise bir rivayete göre, zâhiren Yûnus’un medrese tahsilinde zorlanmasına uygun düşse de, ‘elifi ötürlü okuduk’ yani ‘elifi ‘O / Hû’ olarak okuduk’[5], ‘her işe Allah diyerek başladık’ şeklinde de yorumlanmaktadır. Diğer bir yorumda ise ‘ötürü elif okumak’, ‘eğriyi doğru görmek’ mânâsındadır.[6] Yunus’un bir menakıbında, Tapduk Emre dergahındaki hizmeti anlatılırken uzun bir süre “efendimin ocağına eğri odun yakışmaz” düşüncesiyle dergaha sadece düzgün odunları getirdiği, daha sonraları ise varlık ve Hakk düşüncesi olgunlaştığında odunları doğru-eğri diye ayırmadığı, varlığın tümünü Hakk olarak gördüğü ve eğri nazardan kurtulduğu anlatılmaktadır.[7] Diğer bir deyişle, cem idrakinde varlık denizindeki tüm isimler ve sıfatlar O’nun zatına ait görülmekte, dolayısıyla ayrım yapılmadan tümüne birden Hakk denilmektedir.

Sonraki satırlar bu anlamların tümü ile uyumludur. Yani varlığa derin bir nazar eyleyip Hakk’ı gördükten sonra da, her şeyin başında Allah dedikten ve aşkla yola girdikten sonra da, doğru-eğri ayırmayıp Hakk’ı bir bütün olarak kavradıktan sonra da diğer hususlar detaydır ve ‘götürü pazar’ eylenebilir, ince hesaplar yapmaya, fazla vakit harcamaya değmez.

 

“‘Işka mesel baglanmaz ‘ışk işi hisâb olmaz

Dostlık ticâretinde anılmaz assı-ziyân” (Yûnus Emre 2021: 259)

 

Şu dizelerde de Yûnus çok sayıda iktisadî remzi/metaforu bir arada kullanarak, varlık iddiasından, maddeden ve menfaatten geçilmesi gerektiği, Hakk yolunda yokluğun önemi ve ikiliğe düşmenin zararı gibi irfani hususları özetlemektedir:

 

“N’iderüz dirlik suyın biz cânı yagmâya virdük

Cevherleri sarrâflara ma‘deni yagmâya virdük

 

Bizüm il bâzirgânı hîç assı gözetmedi

Çün assı bizüm degül ziyânı yagmâya virdük

 

Bu yolun ‘ârifleri geçürmezler meta‘ı

Biz hod ‘uryân giderüz dükkânı yagmâya virdük

 

Bizüm bâzârumuzda yokluk alur müşteri

Çün iş böyle harîdâr varını yagmâya virdük

Dîn ü millet bâzârın yagmâladı sen ü ben

Çıkduk iki aradan sen-beni yagmâya virdük” (Yûnus Emre 2021: 155)

 

Benzer şekilde iktisadî remizlerin/metaforların arka arkaya kullanıldığı şu dizelerde de, tükenmez bir nimet olan gönüldeki hakikat bilgisine talip olmak gerektiği, bu yolda kin, kibir ve ihtirasın engel teşkil ettiğini ifade etmektedir.

 

“Gelün ‘ummâna talalum isteyüp gevher bulalum

Satalum sarrâf olalum zîrâ dükenmez kânımış

 

Eger bizden almazsanuz siz satunuz biz alalum

Zîrâ bizüm bu gönlümüz ser-mâyeli dükkân imiş

 

Ol dükkân açılmadugı kokusı saçılmadugı

Sırrınun açılmadugı kilîdi kibr ü kîn imiş

 

Çün kibrün boynını ezdün hırs evini bile bozdun

Dükkânı âreste düzdün alan alsın ma’den imiş”  (Yûnus Emre 2021: 135)

Yûnus’un kullandığı bu benzetmeler hususunda öncelikle söylenmesi gereken husus bunların zihinsel bir faaliyetin değil gönle doğan bir ilhâmın ve Rabbânî bir feyzin ürünü olmalarıdır. Bunların okuyucular tarafından hakkıyla anlaşılması da ancak Yunus’un hâline bürünmekle mümkün olabilecektir. Zira aslolan da Yûnus okumak değil Yûnus olmaktır. Okumak da olmanın bir başlangıcı olarak değerlidir. Yûnus çalışmalarında dikkat edilmesi gereken en önemli konu onu dünyaya anlatma iddiasında bulunmadan önce onu en doğru şekilde anlamaya ve nasihatlerini uygulamaya çalışmak olmalıdır.

 

“Yûnus miskîn bu ögüdi sen sana virsen yig idi

Bu şimdiki mahlûkâta ögüt assı kılmaz ola” (Yûnus Emre 2021: 43)

“Yunus Emre’nin san’atı, hâli ve düşüncesiyle paraleldir. O, mânevi tecrübelerini kelimelere döküp şiirini inşâ ederken bir yandan da bestesini yapar. Hemen hemen bütün şiirlerinde akıcı, ahenkli bir üslup ile yüksek bir estetik seviyeye ulaşır. Onun fikirleri şiirin sınırlı yapısı içinde kaybolup gitmez.” (Tatcı 2020: 89).

 

İlk edebiyat tarihçileri ve tenkitçileri sayılan tezkirecilerın düşünceleri de bunu doğrulamaktadır. Lâmii Çelebi “Yûnus’un şiiri baştan başa tevhid sırlarıyla dolu remizlerdir.” derken, Âşık Çelebi’ye göre Yûnus, irfân mektebinde okuyan bir ârif; sözü hâle dönüştüren bir Allah dostu ve sırrı sır edenlerin sözcüsü olan bir dil virtüözüdür. Köstendilli Şeyhî Süleyman Efendi’ye göre Yûnus, Türkçe ibarelerle gazel ve ilâhî tarzında pek çok tasavvufî sırrı açıklamıştır. Bursalı Mehmet Tahir’e göre ise Yûnus’un ârifâne ilâhîleri sâde olmakla beraber, pek çok ârife göre tasavvuf ilminin inceliklerini ihtiva etmektedir. (Tatcı 2020: 90).

 

 

  1. Sonuç

 

Yûnus Emre Türk tasavvuf düşüncesi açısından olduğu kadar Türk dili ve edebiyatı açısından da çok değerli bir hazinedir. Yûnus Emre Divanı Hakk’ın ve hakikatin Türkçe ifadesinde en başta gelen kaynaklardandır. Bir başka deyişle Yûnus Ahmed Yesevi’nin Türkistan coğrafyasındaki misyonunun ve hizmetinin bir benzerini Anadolu ve çevresinde yapmıştır.

Onun kelimelere yüklediği mânâlar hem hakikate giden yolları aydınlatmakta hem Türk dilini canlı tutmakta ve beslemektedir.

Yûnus Emre’nin bir banknotun arka yüzünde yazılı “sevelim sevilelim” mesajı da çalışma kapsamında ele alınan bir manevi ticarete işaret ederek günümüz insanına Yûnus’u ve onun temsil ettiği değerleri hatırlatması bakımından önemlidir.

Yûnus Divanındaki iktisadî metaforlar/remizler birlikte değerlendirildiğinde, Yûnus’un mânâyı ifade ederken kelimeleri özenle seçtiğini, kelimelere farklı yerlerde farklı mânâlar yükleyebildiğini, ele alınan her konunun özü itibariyle tevhide ulaştığını söylemek mümkündür. Yûnus’un bir ana meseleyi ele alırken bu şekilde pek çok araç ve metot kullanması onun mesajlarının çok farklı kesimlere ve farklı seviyelerdeki idraklere ulaşabilmesini sağlamıştır.

Yûnus’un kullandığı metaforlardan yaşadığı dönemin iktisadi ve sosyal hayatına ilişkin çıkarımlar yapmak da mümkündür ancak daha önemli olan bunlar sayesinde Türkçe’nin bir aşk ve mânâ dili haline gelmiş olmasıdır.

Yûnus’un ortaya koyduğu bu zengin sofra kendisinden sonra da yüzlerce Hak âşığına gıda olmuş, tevhid hakikatinin dünyanın dört bir yanına ulaşmasını mümkün kılmıştır. “Yûnus’un kelâmı âşık ve taliplere Hakk’ın ihsanıdır.” (Tatcı 2020: 174).

 

“Yûnus senün gönlün evi Hak varlıgı toptoludur

Uş geldüm ki ‘âşıklara varlıkdan ihsân eyleyem” (Yûnus Emre 2021: 181)

 

 

 

Kaynaklar

 

ALPTEKİN, Turan (2012), “Üç Yûnus: Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bizim Yûnus”, Yûnus Emre, (ed. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

GÖLPINARLI, Abdülbaki (2006), Yûnus Emre-Hayatı ve Bütün Şiirleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

SAYAR, Ahmed Güner (2003), Osmanlıdan 21. Yüzyıla: Ekonomik, Kültürel ve Devlet Felsefesine Ait Değişmeler, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

TANDOĞAN, Sabri (2003), “Yûnus Emre”, Gönül Sohbetleri I, Ankara.

TATCI, Mustafa (2014), Yûnus Emre Yorumları – İşitin Ey Yarenler, İstanbul: H Yayınları.

TATCI, Mustafa (2019), Aşktan Söyler Bu Dilim, İstanbul: H Yayınları.

TATCI, Mustafa (2020), Her Genç Bir Yûnus, İstanbul: H Yayınları.

TATCI, Mustafa (2021a), Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri, İstanbul: H Yayınları.

TATCI, Mustafa (2021b), Yûnus Emre-II: Divan-ı İlahiyat, Risaletü’n-Nushiyye, Aşık Yûnus, İstanbul: H Yayınları.

YILMAZ,  Faruk (2011), Yûnus Emre ve Tasavvuf Felsefesi, Ankara: Berikan Yayınevi.

YÛNUS EMRE (2021). Yûnus Emre-II: Dîvân-ı İlâhiyât, Risâletü’n-Nushiyye, Âşık Yûnus. thk. Mustafa Tatcı. İstanbul: H Yayınları.

[1] Çalışma boyunca Yûnus Emre Divan’ındaki şiirlerden yapılan doğrudan alıntılarda Dr. Mustafa Tatcı’nın 2021 yılında yayınladığı tenkitli metin neşri kullanılmıştır. Bkz. Tatcı, Mustafa (2021a), Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri, İstanbul: H Yayınları; Tatcı, Mustafa (2021b), Yûnus Emre-II: Divan-ı İlahiyat, Risaletü’n-Nushiyye, Aşık Yûnus, İstanbul: H Yayınları.

[2] Âşık Yûnus ya da başka Yûnus’lara ait olduğu düşünülen şiirlerdendir. Bkz. Alptekin, Turan (2012), “Üç Yûnus: Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bizim Yûnus”, Yûnus Emre, (ed. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 162, 163; Tatcı (2021b), 607.

[3] Bkz. Gölpınarlı, Abdülbaki (2006), Yûnus Emre-Hayatı ve Bütün Şiirleri. No: 380, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay., LIV.

[4] Örneğin, “Allah müminlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır.” (Tevbe, 9/111)

[5] İskender Pala, Berceste, 17 Bölüm, https://www.trt2.com.tr/edebiyat/berceste/berceste-or-17-bolum-1855990, Erişim Tarihi: 24.08.2021.

[6] Osmanlı Türkçesi alfabesinde ötür/ötre/damme, üzerine konduğu harfi o/ö/u/ü olarak seslendiren, kurdele ya da vav harfine benzeyen eğri bir şekildir. Elif ise alfabenin başında yer alan, Allah’ı, Hakk’ı, doğruluğu simgeleyen dik duran, düzgün bir çizgidir.

[7] Tatcı 2014: 25-26.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir