YIKAN DA SENSİN YAPAN DA…

Bak bu gördüğün savaş var ya, işte o iki sen arasında. Vuran da sensin, vurulan da, ölen de öldürülen de. Süren de sürülen de.

Yıkma, yakma bu kadar. Bunun bir de yapması var, sarması, onarması, yeniden imar etmesi var. İnsafı elden bırakma…

Editör
ABAD Blog için yazdı.
07.03.2022

Yeryüzü kızıl, gri, kanlı ve puslu… Enkazlar, molozlar, gözleri yaşlı, korku ve kaygı dolu, derinden susan çocuklar, kış günü yollara düşen insanlar, uzayıp giden konvoylar, durmaksızın konuşan etli politikacı dudakları, yapışkan müzakereler, lastik gibi uzayan diplomatik temaslar, gerçek olayların, kişilerin ve silahların yer aldığı bir tiyatro sahnesi, film seti…Netfliks de kesin yayınlarlar, aboneyseniz yine izlersiniz. İstediğiniz yerinde kesip, sonra devam edersiniz, patlamış mısır, cips iyi gider…

Bu filmi aslında bilmem kaç milyar yıldır izliyoruz. Her karesi DNA’mıza kazılı. Başrolde bitmez tükenmez bir iktidar hırsı. Bir çok diziden filmden aşina olduğumuz kemikli bir yüz. Hayatın kılcal damarlarına dağılmış, su gibi akışkan, hava gibi her yerde, ateş gibi yakıcı, toprak gibi balçıklanıp üzerine çöküveren iktidar. Ezeli ve ebedi. Ceylanın boynuna keskin dişlerini ve pençesini geçirmiş bir leopar, karıncaları ezen fil, kuzuyu parçalayan ayı, küçük kara balığı yutan büyük balık, dağılmış çocuk saçları…anladınız işte, lafı uzatmaya ne hacet, her birimizin çok iyi tanıdığı, bildiği, içimizin bir yerlerinde türlü kılıklarda gezip duran yüz…

Senin yüzün. Kendini merkeze koyup herşeyi etrafında döndüren, boyun eğdiren, cezalandıran, dara çeken, kurşuna dizen, gerçeğin tırnaklarını söken, derisini yüzen, yakan, küllerini savuran, genç ve diri boyunları kirişinde nefessiz bırakan, bukağılarla süren, kelepçeleyen, kapatan, hapseden, buyuran, sınırlayan, dikte eden, tahakküm kuran, kendi sözlerini ezberleten, sesiyle bütün sesleri bastıran, müziği, ritmi kısan, renkleri soluklaştıran, hep parmağının ucuna baktıran, tek ayak üstünde bekleten, sınıfa sırtını döndüren, lime lime eden, ezen, asitlerde eriten, diri diri gömen, görünmez kılan, görmezden gelen, değersiz hissettiren, aç bırakan, bazen de tıka basa yemeye zorlayan, ne yiyeceğine, giyeceğine, söyleyeceğine karar veren, cılız, sakil, akim, güdük, az gelişmiş, kısa, bodur kılan. Cenin bırakan, doğmana, büyümene, yürümene, koşmana, söylemene, duymana, görmene izin vermeyen, yavaşlatan, bağlayan, sıkan, iten, kakan…O işte, çok iyi bildiğin, nerde görsen tanıyacağın, her yerde hazır nazır olan. Sen. Karanlık, gölgeli, öfkeli, şiddetli, bencil yüzün.

O işte işgal eden, tanklarla üzerinden geçen, bombalar yağdıran, temellük eden, dünyaya kazık çakan, saraylar kurup, ordular yürüten, bin yıl daha ben yönetirim diyen. O işte, en  yakın ahbabın.

Unutma bir de diğer bir yüzün var. Geceleri uykulu gözlerle bebeğini emziren annelerin, nasırlı elleriyle çocuklarının üstünü örten babaların, düştüğünde kaldıran, elinden tutan ablaların abilerin, göz yaşını sezdirmeden silen dostların, sırtına binmeden sadece hakikate işaret eden, sizden hiçbir ücret istemeyen öğretmenlerin yüzü. El ele el hakka diyen, yardım eden, önünü açan, yaranı saran, yolda kalmışsan omuz veren, dertliysen derdini dinleyen, sarhoşsan ayıktıran. Al şunu sonra verirsin, canın sağolsun vermesen ne olur diyen, giy şunu üşüme, çorba kaynattım sıcacık içi ver, ıhlamur öksürüğüne iyi gelir diyen o ses. O yüz de senin, ıslak ıslak eriyip içine akacak gibi bakan…

Bir de o var işte. O da sensin. Sokak kedilerine köpeklerine mama veren teyzeler var, birbirine selam veren, gülümseyen insanlar var. Bir ömür boyu sevmekten vazgeçmeyen çiftler var, kırk yıllık dostluklar var. Vefa var, ikram var, yardımlaşmak var, ihsan var. Var işte. Sende bunlar da var. Karşılıksız veren, feda eden, malından, canından, zamanından, insanlığından, kendinden veren bir tarafın da var. Saf, masum, çocuksu, iyiliğe inanan zarif, nahif tarafın.

Bak bu gördüğün savaş var ya, işte o iki sen arasında. Vuran da sensin, vurulan da, ölen de öldürülen de. Süren de sürülen de.

Yıkma, yakma bu kadar. Bunun bir de yapması var, sarması, onarması, yeniden imar etmesi var. İnsafı elden bırakma…

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir