TRANSHÜMANİZM: YERYÜZÜNDE CENNET MÜMKÜN MÜ?

Modernliğin müphemlikle başı hoş değil. Tropikal ormanlardan okyanuslara, kutuplardan, uzayın derinliklerine, canlı türlerinden insan beyninin kıvrımlarına bilinmeyen, açık seçik olmayan her şey modern insan için tekinsizdir. Tüm bu belirsizlik bilimin nesnel dünyasına, parlak ekranına taşınmalıdır. Öte yandan her şeyin öngörülebilir olduğu, kullanım talimatlarına ve el kitaplarına konulduğu bir prospektüse, krokiye, haritaya kavuştuğu hiçbir müphemliğin olmadığı yerde özgürlükten söz etmek de mümkün değildir. Belirsizlik, bilinemez olan aynı zamanda insana en çok ihtiyaç duyduğu özgürlüğü de verir. Farmakolojinin kökü olan Pharmakon kavramı hem zehir hem de ilaca işaret eder. Hem şifayı hem ölümü içeren bir belirsizliktir bu o yüzdendir ki müphemlik aslında insanın ihtiyaç duyduğu ilacın ta kendisidir. Transhümanizm aslında bu belirsizliği, tekinsizliği, insana acı veren, kaygı veren her ne varsa onu ortadan kaldırmak isteyen bir gelecek tasavvurudur.

Zülküf Oruç
ABAD Blog için yazdı ve çevirdi.
21 Aralık 2021

TRANSHÜMANİZM: YERYÜZÜNDE CENNET MÜMKÜN MÜ?

 

Modernliğin müphemlikle başı hoş değil. Tropikal ormanlardan okyanuslara, kutuplardan, uzayın derinliklerine, canlı türlerinden insan beyninin kıvrımlarına bilinmeyen, açık seçik olmayan her şey modern insan için tekinsizdir. Tüm bu belirsizlik bilimin nesnel dünyasına, parlak ekranına taşınmalıdır. Öte yandan her şeyin öngörülebilir olduğu, kullanım talimatlarına ve el kitaplarına konulduğu bir prospektüse, krokiye, haritaya kavuştuğu hiçbir müphemliğin olmadığı yerde özgürlükten söz etmek de mümkün değildir. Belirsizlik aynı zamanda insana en çok ihtiyaç duyduğu özgürlüğü de verir. Farmakolojinin kökü olan Pharmakon kavramı hem zehir hem de ilaca işaret eder. Hem şifayı hem ölümü içeren bir belirsizliktir bu o yüzdendir ki müphemlik aslında insanın ihtiyaç duyduğu ilacın ta kendisidir. Transhümanizm aslında bu belirsizliği, tekinsizliği, insana acı veren, kaygı veren her ne varsa onu ortadan kaldırmak isteyen bir gelecek tasavvurudur.

Daha hümanizmin insan merkezci evren anlayışından kurtulamadan bir de onun ötesiyle uğraşmak zorundayız. İnsan olmanın hakkını vermeden süper insan olmak peşindeyiz. Ölümün olmadığı, insanın süresiz bir yaşam imkanına kavuştuğu, makinaların ve bilgisayarların yardımıyla sınırsız bir fiziki ve zihinsel kapasiteye kavuştuğu bir çağ hayal ediyor Transhümanistler. Aslına bakılırsa geleneksel dinlerden rol çalarak seküler bir dine dönüşmekte transhümanizm. Dinlerin vaat ettiği cenneti yeryüzüne indirerek, ertelemeden yakın geleceğe taşıyarak. Genetik mühendisliğinin ve diğer bilimlerin imkanları ile kendini yenileyen organlar, sürekli gelişen hücreler, yaşlanmanın, eskimenin, yorulmanın, acı çekmenin olmadığı bir yeryüzü cenneti. Abı hayatın, yaşam iksirinin, simyanın aradığı her şeyi altına çeviren formülün peşinde onlar da. Cizvit rahip ve filozof Teilhard de Chardin daha 1965’lerde Omega noktasından, insanın sonsuz bir yaşama, tüm evreni kontrol edebileceği kolektif evrensel bir bilince kavuşacağından bahsediyordu. Günümüz önde gelen transhümanistlerinden biri Ray Kurzweil Google’un CEO’larından. 2045 yılını bir milat olarak görüyorlar. İnsan zekasının bilgisayarların gerisinde kalacağı bu yıla hem ümitle hem de kaygı ile bakıyorlar. İnsan ve makine arasında ve fiziki ve sanal gerçeklik arasında bir farkın kalmayacağı, insanı kontrol eden makineler ve bilgisayarlar çağı distopik bir geleceğin ve bir çok etik problemin de habercisi.

Öyle görünüyor ki hakkın deryasına haddu kenar, ilmine nihayet yok. İnsan sonu gelmez bir muamma. Yerinde durmayan bu oluş bakalım çocuklarımızın, torunlarımızın dünyasına neler getirecek. Konuyla ilgili bir makalenin tercümesi ABAD Blog okurunun ilgisine sunulmaktadır.

 

 

Transhumanizm

Transhumanizm’i dilimize insanötesicilik fevkalbeşerizm olarak çevirebiliriz galiba. Transhumanistler insanın bilimsel uygulamalar aracılığıyla kendi kendini aşabileceğine inanır; insanoğlu ömrünü uzatabilir, zihni ve fiziki sınırlarını genişletebilir ve hatta duyguları üzerinde tam anlamıyla bir kontrol tesis edebilir. İnsan hücrelerini ve organlarını genetik olarak geliştirilmiş ya da makine tarafından yönetilen muadilleri ile değiştirerek insanın daha hızlı hareket etmesini ya da bilgi üretebilmesini sağlamak mümkün olabilir. Transhumanizm tüp bebek, klonlama, gen tedavisi, yapay zeka gibi genetik mühendisliğinin araçlarını ve nihai olarak insan ve makinenin tam bir birleşimine yönelik teknolojik tekillik denilen araçları kullanır. Transhumanistler acıyı ortadan kaldırmayı, günümüzün en zeki insanının çok çok ötesinde bir ilahi bilgeliğe erişmeyi hedefler.

Transhumanizm küçük fakat gözlerden uzak güçlü bir harekettir. Öncü savunucusu Ray Kurzwiel Google tarafından makine öğrenmesi ve dil süreçleri konusunda çalışmak üzere istihdam edildi Google’un tüm ticari faaliyetlerini bir çatı altında toplayan Alphabet şirketinin CEO’su Larry Page’in de yakın arkadaşı. Transhumanistlerin gündemi belirleyen ve diğerlerini de insan geliştirme projesine katılmaya çağıran en radikal olanı. Kurzweil şöyle diyor:

Teknolojik tekillik bizim biyolojik düşünmemiz ve teknolojiyle varoluşumuzun birlikteliğini sonu anlamına geliyor ve bu süreç bizi insanın hala varolduğu lakin biyolojik köklerimizin ötesine geçtiğimiz bir dünyaya götürecek. Teknolojik tekillik sonrası dönemde insan ve makine arasında ya da fiziksel ve sanal gerçeklik arasında hiçbir fark kalmayacak. Böylesi bir dönemde insandan geriye ne kalacağını kesin olarak bilmek isteyenelere şunu söyleyebilirim en öz ifadesi ile geriye bu nitelik yani bizim kendi fiziki ve zihni sınırlarını mevcut olanın ötesine taşımaya yönelik bu içkin çabamız olduğunu söyleyebilirim.

İnsan ve makinenin teknolojik tekillik içinde birleşmesi bizi insan sonrası çağ dediğimiz, Cizvit rahip ve filozof Teilhard de Chardin’in daha 1965’lerde ön gördüğü tanrıyı temsil eden kolektif bir bilinç olarak Omega Noktasına yönelen bir aşkınlığı öngören bir döneme götürecek. Omega noktasında insan süresiz bir şekilde yaşayabilecek evreni fethedebilecek evrenle birlikte bir bilinç şekillendirebilecek. Bu dönüşümün insan zihninin bir bilgisayara yüklenmesi ile başlayacağına inanılmakta. Dahası transhümanistler kimse teknolojik tekillik gerçekleştikten sonra evrenin neye benzeyeceğini hesap edemeyeceği için dünyanın mistik ve büyülü bir anlama sahip olduğuna inanırlar.

Transhumanizm rasyonel bilimsel bir ilerlemeye içkin bir inançla başlar. İlerleme aşkına ilerlemedir bu. Bir kısım bilim adamları transhumanizmin bir yandan geleneksel dini inanışları sekülerize ederken öte yandan da teknolojiye ancak bir dine nasip olacak bir kurtarıcılık bahçeden seküler bir din olduğunu söylüyor. Bu inanç insanoğlunun mevcut biyolojik sınırlarının yetersiz ve gelecekteki insan ihtiyaçların karşılamaktan uzak görülmesinden dolayı insanlık durumunu aşabilmek arzusundan kaynaklanıyor. Oldukça politik olan bu gelecek ihtiyaçların ne olduğuna kimin karar verdiği sorusu ise henüz sorulmayı bekliyor.

Niçin bir kısım bilim adamı ve yazar transumanizmi savunuyor ve niçin ileri kapitalist toplumlarda bir çok insan bu anlatıların peşine takılıyor. Hümanistler geleneksel olarak insan ve hayvanı ayrı kategorilere böler. Ayrıca karar alma süreçleri üzerinde akıl ve bireysel özerkliğe ayrıcalıklı bir alan açar. İlerleme fikri iki mercekten görülebilir. Alman sosyolog Weber ilerleme düşüncesinin bilimsel bilgi ile olan yakınlığına ve toplumun ve bireyin gelişimi üzerinde olan etkisine dikkat çeker. Tam tersine diğer mercekse tarihsel bir bakışa sahiptir ve insanoğlunun her devirde bir teknolojik ilerleme projesi içinde olduğu kanaatine dayanır. İlk aleti kullanmasında olduğu gibi insanoğlunun doğasında hayatını iyileştirme eğilimi vardır.

Transhümanistler evrimin doğal süreçlerini kontrol altına alarak ve insan biyolojisini aşarak insanötesi olmak hedefini gerçekleştirmenin mümkün olacağını ümit ederler. Dünya Transhümanistler Derneği (2006) insan sonrasını varsayımsal gelecek bir varlık olarak tanımlarlar. Bu varlığın temel kapasiteleri öylesine keskin bir şekilde insanoğlunun mevcut kapasitesinin ötesine geçecektir ki insan artık şu anda olduğundan açıkça başka bir şey olacaktır. İnsan sonrasının bu hususi kullanımı kavramın daha kültürel-felsefi kullanımı ile birbirine karıştırılmamalıdır. Bu kültürel ve felsefi insan sonrasını savunanlar insan sonrası bir özne olarak kendini tanımlayan birinin hümanist insan merkezciliğe, erkek egemen bir terminolojiye ve doğa/kültür, makine/insan gibi ikili ilişki biçimlerine meydan okumaya açık olması gerektiğini söylerler.

Transhumanistler 2045 yılıyla birlikte tüm insanların beyin gücünün toplamının bilgisayarların gerisinde kalacağına inanırlar. Fakat yine de A1 icadı olan bir süper zeka tarafından hakimiyet altına alınan bir dünyadan korkarlar. Böylesi bir riski azaltmanın yegane yolunun insanoğlunun bizzat kendisinin insan ötesine dönüşmesi olduğunu söylerler. Örneğin Kurzweil süper zeka A1’i önlemenin yolunun insanları makine ile birleşmeye teşvik etmekten geçtiğini öne sürer. Buna rağmen transhümanistlerin dünyayı korumak istedikleri risk onların çözüm olarak teşvik ettikleri ile aynı riskleri taşır.

Hümanistler ve Hristiyan yazarlar, Fukuyama dahi, benzer bir şekilde gelişimin her bireye eşit fırsatlar sunmayan ahlaki sorunlar içerdiğini düşünürler. Teologlar transhümanizmi doğal haklar zemininde reddeder, insanlık durumunu değiştirmeye yönelik her türlü çabayı tanrı önünde bir büyük günah olarak mahkum ederler. Sosyolog Nick Bostrom Aİ gibi tehlikeli teknolojiler bağlamında varoluşsal risk ismini verdiği bir kavramla tanıştırır okuru. Süper zekanın yeryüzü kaynaklı zeki bir yaşamı ortadan kaldırmasının ya da daimi ve çarpıcı bir biçimde potansiyelini kısıtlanmasının bu birkaç varoluşsal riskten birtanesi olduğunu düşünür. Öyle ya da böyle teknolojik tekillik sonrası dünya henüz risklerini hesap edemeyeceğimiz kadar uzağımızda durmakta.

Luke Novak

Çev: Zülküf Oruç

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir