TOPRAK

Editör
ABAD Blog için yazdı.
27.03.2022

Dün ağaç diktik, toprakla hem hal olduk. ABAD’a ne kadar teşekkür etsek az.  Üstümüz başımız, ayakkabımız, elimiz ayağımız kirlenir, çamurlanır endişesini unutup bir çocuk saflığı ile toprağa dokunabildiysek onların sayesinde…

 

Kirlenirim endişesi biz şehir ahalisinin en büyük korkusu. İçimizdeki darlık, tahammülsüzlük biraz da ondan. Kirlenmek güzeldir, yıkarsın geçer. Ama  insan işte korkular, endişeler yumağı. Deneyimin, açık düşüncenin önündeki en büyük engel, endişelerimiz. Onları araladıkça kendini gösteriyor hep orada duran. Belirgin oluyor.

 

Toprağı avuçlayınca bir yakınlık hissettim. Bir dostun elini tutmak gibi. Veysel Babanın benim sadık yârim kara topraktır demesine aşina oldum. Beton gibi soğuk değil, ılık, yumuşak, neredeyse hacimsiz, kütlesiz, bir varlığı yok gibi. Avucumda dağılıveren, tül gibi örten bir el.

 

Büyük örtücü, büyük eşitleyici. Konuksever. Herşeyi kabul eden, kendine dönüştüren, bir ev sahibi.

 

Toprak dediğimiz biziz diye düşündüm. Milyarlarca yıldır evrenin öğüttüğü, katman katman biriktirdiği biziz. Biziz dönüşen, biriken, dökülen, yenilen, biten, yağmur, kar olup düşen, tohum olup açan, fidan olup dikilen, çiçek açan, meyveye duran, kızaran, sulanan, çürüyen, kuruyan, tekrar toprağa dönen biziz.

 

Savaşlarda dökülen kanlar, toprağa düşen asker, kılıçla doğranıp can verenler, ırmaklara kapılan nazlı gelinler, cılız, takatsiz, ürkek, küskün çocuk yüzleri, kavuşamayan aşıkların elleri, taşa can veren, kalem tutan, demiri büken eller, ardında doyunca emziremediği bebeğini koyup giden hicranlı anneler, yolda kalan gezginler, vuslat edemeyen dervişler, tacını kaybeden mağlup şahlar, yenilen, katledilen şehzadeler, genç arzuya doymamış, yorgun, yaralı, yaşlı, mümin, kafir, dindar, düşkün, ayık, sarhoş, alim, cahil bedenler o bir avuç toprağın içinde. O bir avuç ılık toprağın içinde bütün insanlığın hikayesi, bizim hikayemiz. Bütün acılar, sevinçler, aşklar, hüzünler, zaferler, felaketler, ayrılıklar, neşeler, dertler, endişeler hepsi onun içinde…

 

Bir de baktım avucumda kendi yüzüm meğer parmaklarımın arasından kayıp dökülen de benmişim…

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir