KENDİMİZİ TANIMADAN

Bir zamanlar Delfi tapınağında kadim kültürlere mal olmuş bir aforizmanın asılı olduğu söylenir; “Gnothi Seauton”,  latinler ise “Nosce te ipsum” dermiş buna; “Kendini bil, kendini tanı”.

Tüm bilgelik gelenekleri insanı önce kendine davet ediyor galiba, kendini bilen ancak nefsini biliyor, nihayetinde rabbini de.

Harun Sarıgül bu kadim bilgiyi güncelliyor, gündelik hayatımıza, ilişki biçimlerimize taşıyor. Gerçek bir değişimin bireysel olsun toplumsal olsun içerden dışarı doğru olacağını söylüyor. Daha anlayışlı, uyumlu, zarif bir medeni hayatın ipuçlarını veriyor:

“Kendi taşımızı yumuşatmanın yolu da kendimizi tanımaktan, kendi içimizdekileri okumaktan geçiyor. Kendini okumayı öğrenen, ikinci bir insanı okumayı da öğrenir, sonra varlığı okumayı öğrenir ve en sonunda da kâinatı okumayı öğrenir.”

Sözü yine Bizim Yunus’la bitirelim;

Gönül yüksekte gezer

Daima yoldan azar

Dış yüzüne o sızar

İçinde ne var ise…

 

Gününüz aydın, içiniz, dışınız dost olsun…

Harun Sarıgül
ABAD Blog için yazdı.
11.02.2021

KENDİMİZİ TANIMADAN

 

Kendimizi tanımadan başka şeyleri veya mefhumları nasıl bilebiliriz ki? Ya da kendini bilmeyen başkasını nasıl bilebilir?

 

Hayatın, varlığın ve olayların kendimizdeki karşılıklarını bilmeden, kendi iç dünyamızdaki aksülamelini bilmeden; başkalarını nasıl anlarız ve nasıl anlamlandırabiliriz ki? Bu tanıma işi sadece içsel bir düşünce sisteminin sonunda oluşacak bir halden öte, içimizdeki düşüncelerin dışımızdaki olaylarla ve hepsinin hissiyatımızla olan bağlantısıyla ilgilidir. Varlığı anlamlandırmaya başlamak için öncelikle kendimizdeki anlamı çözmekle işe başlamalıyız. “Ben kimim?, nereden geldim nereye gidiyorum?” gibi klasik sorulara ek olarak “Ben sever miyim? Nasıl severim? Niçin severim? Bunu yapmak neden benim hoşuma gider? Şu işi yapmayı seviyorum ama neden? Şundan hoşlanmıyorum ama sebebi ne ki? Biri bana şöyle yapınca öfkeleniyorum ama öfkemin sebebi nedir?” gibi soruları da sorarak yaptığımız fiillerin bilinçaltımızdaki hangi duyguya tekabül ettiğini keşfetmemiz gerekiyor. Olaylara geliştirdiğimiz otonom davranışların, bilinçaltımızda eğitmediğimiz duyguların sonucu olduğunu anlamamız gerekiyor. Neden yapma ihtiyacı hissediyorum? sorusu buradaki en mühim sorulardan. Yapmak istediğimiz şey bir ihtiyaç mı, yoksa kendimizde ihtiyaç olarak anlamlandırıp meşru kıldığımız bir hal mi?

 

Kendimizi tanımak için, başkalarına yaptığımız acımasız eleştirilerin aynısını kendimize de yapmalıyız. İkinci bir insanla tartışırken ortaya çıkan ve savunma mekanizması haline getirdiğimiz her eyleme şöyle yeniden bir bakmalı; onların ortaya çıkış macerasındaki asıl sebebi saptamalıyız. Biri bize başkalarının içinde bağırmış ve hakaret etmiş olsun. Hemen ayağa kalkıp: Sen kime bağırıyorsun? Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Sen kimsin ki bana hakaret ediyorsun? diye karşılık verdiğimizi düşünelim. Verdiğimiz karşılık hangi duygunun ürünü acaba? Kendini beğenmişlik mi? Enaniyet mi? Aşağılık kompleksi mi? Hışım mı? İyi de karşımızdaki insanın cümlesiyle neden kendimizi tanımlıyoruz ki? Onun ettiği hakaretleri hak etmiyoruz, öyle biri de değiliz! Peki ama o an düşündüğümüz şey ne ki birden kalkıp düşünmeden karşılık veriyoruz? Sebebi şu: Çünkü biz o hakaretlere “layık olmadığımızı!” düşünüyoruz. Nefsimiz salisenin yüzde bilmem kaçında şöyle bir mesaj veriyor: Hayır BEN öyle değilim, Hayır BEN öyle değilim!!!

 

İşte, saliselerden daha hızlı ve insanın kendini bilme noktasındaki en büyük sıkıntılarından biri olan bir “BEN” düşüncesi… Tanımak, bilmekle ve bildiklerimizle kendimizi dönüştürdükten sonra ortaya çıkacak bir haldir. Değişmek demeyeceğim, çünkü değişimin hem olumlu hem de olumsuz iki yönü var. Ama dönüşüm veya inkılap her zaman olumlu yöndedir; daha iyiye daha güzele götüren eylemdir. Davranışlarımızın altında yatan gerçek sebepleri bilip onları eğitmeden insanın kendini tanıması pek mümkün değil gibi. İçimizdeki sorunların ve soruların gerçek nedenlerini çözmeden, ikinci bir insana nasıl bir faydamız olabilir ki? Sosyal hayatta yaşadığımız birçok sıkıntılı hadisenin altında da aynı mesele yatıyor. Yaşadığımız her olaya, eğitilmemiş BEN’lerle cevap veriyoruz. Trafikte, toplu taşıma araçlarında, komşumuzun yaptığı gürültüde, yürüyen merdivenlerdeki tavrımızda, alışveriş yaparken ki tutumlarımızda, kendimizi zeki başkalarını aptalmış gibi hissettiğimiz her yerde bunun örneklerini fazlasıyla görüyoruz. Hepimiz pimi çekilmiş bir bomba gibi hayatın içinde patlayacağımız anı ve insanları bekliyor gibiyiz.

 

Bu hayatta tek başına değiliz! Yanımızda, sağımızda, solumuzda ve önümüzde insanlar var. İkinci bir BEN’le karşılaşmamamız olanaksız! Taş taşa değince de muhakkak ses çıkaracaktır. Kendi taşımızı yumuşatmanın yolu da kendimizi tanımaktan, kendi içimizdekileri okumaktan geçiyor. Kendini okumayı öğrenen, ikinci bir insanı okumayı da öğrenir, sonra varlığı okumayı öğrenir ve en sonunda da kâinatı okumayı öğrenir. İşte o zaman yaşadığımız yer bir cennete dönüşebilir. Mevlana diyor ki: Bir mum başka bir mumu yakmakla ateşinden bir şey kaybetmez. Gerçekten güzel bir söz! Ama bir başka muma hayat vermek istiyorsak önce kendi mumumuzu yakmamız gerekiyor. Bu mum kendimiz, ateşi ise tanımak ve bilmektir.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir