Bazen içinden çıkamadığımız, zihnimizi esir alan benlikli düşüncelerimiz, çevremizde fiziki engel olmadan bizi dört duvar arasına hapseder. Bu düşüncelerimizle dört bir tarafımızda, saydam görünmeyen, kale duvarlarından daha güçlü, koruma kalkanı gibi duvarlar öreriz farkına varmadan. Bu görünmez, benlikli düşünce duvarları içinde kendi kendimizin kölesi gibi yaşar dururuz aylarca, genellikle yıllarca. “Ben herkesten daha çok bilirim, ben herkesten daha iyi düşünürüm, ben daha iyiyim, benim daha güzel fikirlerim var” …vb. “Ben” içeren düşünceler, duvarlarını yükselttikçe yükseltir çevremizde. Kişi bu duvarları yükselttikçe de zulmette kalır bilinçsizce.
Bazen de olumsuz negatif düşünceler bir hapishane oluşturur. Bunun sonucunda o insanlar korku, endişe, öfke, çaresizlik ve vesvese zindanlarında volta atıp dururlar.
Her insan hayat içinde kendi düşüncelerinden dolayı kendini mahkûm ettiği dönemler geçirebilir. Bu beşer olan bütün insanlar için gayet normaldir. Ama asıl önemlisi bu tür olumsuz veya benlikli düşüncelerinden dolayı kendi kendini müebbet hapse mahkum etmiş insanlardan olmamaktır.
Einstein’ın “İnsandaki önyargıları kırmak, atomu parçalamaktan daha zordur” dediği gibi düşüncelerini değiştiremediği için, ömür boyu kendi düşünce hapishanesinde yatan milyonlarca insan vardır. Bu şekilde zihin hapishanelerinde gün sayanların sayısı fiziksel hapishanedekilerden belki de on binlerce kat daha fazladır. Aynı zamanda bu insanlar düşüncelerine köle olduklarının ve kendi düşünceleri içinde mahkûm edildiklerinin de hiç farkında olmadan yaşamaktadırlar.
Bu konuyu Montaigne de “Dünyadaki en büyük cezaevi insanın kafasının içindedir” diye ifade etmiştir.
Peki bu düşünce mahkumiyetinden kurtulmanın bir yolu var mıdır? Mutlaka vardır.
*Bunun için belki de öncelikle kişi düşüncelerini benlik harcı katmadan oluşturmalıdır. Çünkü benlik düşünceye katılınca yıkılması, çok zor bir engel ve duvar halini almaktadır.
*Başka bir çözüm içeren yaklaşım da; kişi düşüncelerini tevazu ve hoşgörü harcı katarak oluşturabilirse, çevresinde daha nahif, kolayca aşılabilecek ve yıkılınca altında kalmayacağı düşünce duvarları örülmüş olur. Dolayısıyla bu duvarların insanı hapsetmesi pek mümkün olmayacaktır.
Kadim kültürümüzde düşünce kontrolü ve eğitimi üzerinde çok durulmuştur. Özellikle benlikli düşüncelerinden dolayı kendine müebbet hapis vermiş insanlara bu cezalarının kefaleti için kendi nefsine idam cezası vermeleri önerilmiştir. Bu şekilde nefsini katleden insanların çevresindeki benlikten örülü düşünce duvarları yıkılır ve müebbet hapisleri ortadan kaldırılmış olur.
Olumsuz negatif düşüncelerden kurtulmak için de tarih boyunca mütefekkir insanlar da farklı tespit ve önerilerde olmuştur.
Örneğin Mahatma Gandhi; insanın düşüncelerine adım adım nasıl mahkûm olduğunun tespitini yaparken, aynı zamanda içinde çözüm önerisini de sunmuştur.
“Sözlerine dikkat et; düşüncelerine dönüşür.
Düşüncelerine dikkat et; duygularına dönüşür.
Duygularına dikkat et; davranışlarına dönüşür.
Davranışlarına dikkat et; alışkanlıklarına dönüşür.
Alışkanlıklarına dikkat et; değerlerine dönüşür.
Değerlerine dikkat et; karakterine dönüşür.
Karakterine dikkat et; kaderine dönüşür.” Şeklinde çok güzel bir değerlendirmede bulunmuştur.
Başka bir özlü sözde “Ne düşünürsek o oluruz, çünkü ektiğini biçersin yasası vardır.” denilmiştir.
Bu konuda Mevlâna: “İyi şeylerden başka bir şey düşünme. Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir. Güzelleşen, iyi düşünceden doğan her suret güzeldir, iyidir.” diye öneride bulunmuştur.
Sonuç olarak benlikli veya olumsuz düşüncelerinden dolayı insanların kendilerini müebbet hapse mahkum etmeleri çok sık görülmekte ve çok fazlaca yıkıcı etkileri olmaktadır. Bu nedenle insanoğlu düşünce özgürlüğünü öncelikle içinde kendi kendine tanımalı ve bu yıkıcı düşüncelerinden kurtulmanın yollarını aramalıdır.
Harika bir yazı.
Özellikle depresyonda olduğumuz zamanlarda belirginleşiyor bu duvarlar ve bizi içine hapsediyor. Keşke bu düşüncelerden kurtulmqnın mucizevi bir formülü, ilacı olsa..