HASTALIKLAR

Ergin Öğretmen Paspi’nin dilinden bize hikayeler anlatmaya devam ediyor. Bu kez biraz hüzünlü. Hastalıklar mahallenin kedilerine rahat vermiyor. Neyse ki Ergin Öğretmen ve Nuran anne var yoksa Paspi de bu genç yaşta bizleri bırakıp gidecekti. Ergin Aydın’ın gerçekçi, merhametli ve kedice bilen kaleminden…

Ergin Aydın
ABAD Blog'la paylaştı.
14.09.2022

Sokağımızda üç tane köpek var. Üç kardeş… Biri kız, ikisi erkek…Üst sokakta yaşarlarken bölgelerini genişletip bizim sokağı da benimsediler. Sanırım kangal kırmasılar. Cana yakınlar. Bugüne kadar hiçbir kediye kötü davrandıklarına tanık olmadım. Ergin öğretmen ve komşuları, bu köpeklere de yiyecek veriyorlar. Gece de zemini toprak olan yolda uyuyor kardeşler. Sokağın gece bekçiliğini yaptıkları için sokak sakinleri durumdan memnunlar.
İki ay kadar önce erkek kardeşlerden biri önce aşırı derecede kaşınmaya başladı. Bir süre sora da tüylerinde dökülmeler, derisinde yaralar oluştu. Yaralar arttıkça kaşınma daha da arttı. Ergin öğretmen yiyecek verirken o köpekle konuştu:
– “Sen uyuz mu oldun Garip? Sana Edremit’ten uyuz ilacı alayım.” dedi.
Birkaç gün içinde haplar vererek uyuz tedavisine başladı. Bununla da kalmayıp Edremit Belediyesi’ne telefon ederek yardım istedi. Belediye, Hayvan Koruma Derneği adlı bir kuruluşu harekete geçirdiği için veteriner gelip köpeği muayene etti. Ergin öretmene, uyguladığı hapla tedaviye devam etmesini, gerçekten de köpeğin uyuz hastalığına yakalandığını söyledi. Veteriner gidince Ergin öğretmen bana dönüp:
– “Paspi, temizliğini dikkatli yap. Uyuz sana da bulaşmasın!” dedi.
– “Ergin öğretmen, ben temizlik hastasıyım. Sen bunu bilmiyor musun?”
*
Sokağımızın geçen seneki yavrularından olan Alaca kedi çok zamandır görünmüyordu. Başına bir iş gelmiş olmasından kaygılanıyordum. Bir gün baktım, üç yavru ile Ergin öğretmenlerin arka bahçesine yerleşmiş. Yavrulardan birisi tıpkı bana benziyor. Ergin öğretmen ona Minik Paspi adını koydu. Nuran Hanım üç yavruyu görünce:
– “Ergin, bu anne kendisi küçücük. Bu üç yavruyu nasıl besleyecek?” dedi.
– “İşi biliyor o, dedi Ergin öğretmen, bize baktırmak için bahçemize getirmiş yavrularını.”
Tam da “Yani Ergin öğretmen, benim kuru mamaya ortak mı olacaklar?” diyecektim.
– “Ne o Paspi, sofraya davetsiz misafirler geldi diye kaygılandın mı? Korkma kuzum. Senin maman özel…” dedi.
– “Miyav! Teşekkür ederim dostum.” dedim.
Alaca kedi ve yavrularıyla aram iyiydi. İlk zamanlar yavrular benden kaçıyorlardı. Birkaç gün içinde benden kendilerine zarar gelmeyeceğini anlamış olmalılar ki yakınlaşmaya başladılar. Alaca, annelik içgüdüsü ile yavruları benden sakınıyor. Bunu da bana tıslayarak belli ediyor. Yavrular Ergin öğretmeni gördüklerinde ise bitişik arsadaki çalılıklara kaçıyorlar.
Yavruların bahçeye gelişlerinin onuncu günüydü sanırım. Birinin gözleri yaşarmaya başladı. Arkasından da çapaklanma ve halsizlik görüldü. Hastalığın şiddetlendiğini, yavrunun yürüyemez hale geldiğini gören Alaca, yavruyu Ergin öğretmenlerin merdivenine bıraktı. Dostum, yavruya süt içirmeye çalıştı fakat yavruda süt içecek güç de kalmamıştı. Bir iki saat sonra yavru öldü. Bu ölüme Ergin öğretmen gibi ben de üzüldüm. En çok üzülen ise Nuran Hanım oldu.
– “Ne olur Ergin, bana gösterme ölü yavruyu!” dedi.
Ağlıyordu Nuran Hanım. Ergin öğretmen, cenazeyi bitişikteki boş arsaya gömdü. Sonra da Alaca’yı azarladı:
– “Yavrularını benden uzak tutuyorsun. Ölmek üzere olunca da getirip merdivenime bırakıyorsun!..”
Alaca, çektiği acıdan mı yoksa Ergin öğretmenin dediğini anlamadığından mı öyle, bön bön baktı kaldı.
İki gün sonra yavrulardan birisi daha hastalandı. Alaca onu da getirip balkona bıraktı. Balkona çıktığında hasta yavruyu gören dostum, eşine üzüntüyle seslendi:
– “Ya hu Nuran Hanım, bu kedi diğer yavruyu da balkona getirmiş! O da hasta…”
– “Bana gösterme! Ben dayanamam görmeye.”
Ergin öğretmen, gizli bahçeye götürdü, orada ayran içirmeye çalıştı yavruya. Yavrunun bir şey yiyip içecek gücü yoktu. Bir iki saat sonra o da öldü. Ergin öğretmen onu da gömdü kardeşinin yanına. Evde tam bir yas havası oluşmuştu ki yukarı bahçeye çıkan Ergin öğretmen Minik Paspi’nin de kaçamadığını, gözlerinin çapaklı olduğunu gördü. Minik Paspi’yi mavi bir leğenin içine koyup ayranla beslemeye başladı. Yavru, biraz kendine gelir gibi oldu. Sevindik bu duruma.
Minik Paspi balkonda, leğenin içinde sabahladı. Ben de yanında yattım sabaha kadar. Sabahleyin Ergin öğretmenin ilk işi hastayı yoklamak oldu. Yavrunun durumunda bir değişiklik yoktu. Biraz süt içirdi Ergin öğretmen. İsteksiz içti sütü Minik Paspi.
Öğleye doğru Ankara’dan dostları geldi ailenin. Misafirler anne, baba ve kızlarından oluşan iyi insanlardı. Tam bir kedi seven aileydiler. Hasta Minik Paspi’yi görünce kızları ağlamaya başladı. Anne ise diğer iki yavrunun öldüğünü öğrenince:
– “Ergin Bey, bu yavruyu da kaybetmeyelim. Bunu bir veterinere götürelim. Anne ya zehirli bir şey yedirdi yavrulara ya da bulaşıcı bir hastalık bu…” dedi.
Ergin öğretmenin otomobili ile yavruyu veterinere götürdüler. Bir saat sonra geldiklerinde öğrendik ki kedi nezlesine yakalanmış yavrular. Bu hastalık, yavru kediler için çok tehlikeliymiş. Minik Paspi’nin tedavisi veterinerde sürdürülecekmiş ama durum pek iç açıcı değilmiş.
Misafirler ertesi gün ayrıldılar evden. Bir gün sonra Ergin öğretmen telefon etti veterinere ve yavrunun durumunu sordu. Ben ve Nuran Hanım da heyecanla olumlu haberi bekliyorduk. Üzücü haberi Ergin öğretmenin değişen yüzünden anladık. Ne yazık ki Minik Paspi de ölmüştü.
*
Yavru kedilerin ölümünün üzerinden bir hafta geçmişti. Evin kızı Gamze İstanbul’dan gelmişti. Herkes mutluydu. Gamze, beni kucağına alıp sevmeye çalıştı. Ben pek karşılık veremedim. Kendimi pek iyi hissetmiyordum bugün. Üst bahçeye çıkıp incirin dibinde, gölgede yattım. Karnım ağrıyor, ayaklarımın gücü azalıyordu. Yavruları öldüren bulaşıcı hastalık bana da mı bulaşmıştı? Oysa benim gözlerimde bir rahatsızlık yoktu. Peki, bu durum neydi? Ergin öğretmene hastalandığımı göstermek için arka bahçenin merdiveninden inerken daha da kötüleşip yığıldım kaldım. Arka bahçeyi dolaşmak için yukarıya çıkan Gamze, beni merdiven basamağında öyle perişan halde görünce babasına kaygı ile seslendi:
– “Yetiş baba! Paspi’ye bir şey olmuş!”
Ergin öğretmenin ayak seslerini duydum. Daha sonra Gamze ile konuşmalarını duyuyordum ama anlamlandıramıyordum konuşulanları. Gözlerimi açtığımda otomobilde, Gamze’nin kucağındaydım. Biraz sonra da veterinerin masasında buldum kendimi. Veteriner ateşimi ölçtü.
– “Ateşi çok yüksek!” dedi.
Ergin öğretmen ile konuşurlarken virüs kaptığımı, ayrıca sağ kulağımda da mantar oluştuğunu öğrendim. Onları dinlerken hemşire abla iğneyi saplamıştı popoma. “Miyavv!” dedim acıyla.
– “İyi olacaksın, iyi olacaksın!” dedi veteriner.
– “Oh! Ölmeyecekmişim.”
Bana serum da bağladılar.
Beş gün ağzıma üç kez şırınga ile şurup dökülecekti. Her gün kulağıma da iki kez damla damlatılacaktı. Bu görevi Berrin Teyze ve Gamze üstlendi. Sekizinci gün kontrole, Berrin Teyze ile Gamze götürdü beni. Hastalığım geçmişti ama bir hafta daha kulağıma damla damlatılacaktı.
Bir hafta sonra kulağımdaki kaşıntı da tamamen geçti. Ergin öğretmen ile Gamze konuşurlarken duydum. Veteriner demiş ki:
– “Bana getirmeseydiniz Paspi ölürdü.”
Teşekkür ederim Ergin öğretmen. Teşekkür ederim Gamze. Teşekkür ederim Berrin Teyze.
Sizi seviyorum. Siz, iyi insanlarsınız.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Tags :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir