ÇOCUKLUĞUM VE METAVERSE

Dr. Mustafa Tekçe, zamanını düşünen ve anlamaya çalışan arifane bir bakış ve sorumluluk sahibi bir aydın tavrıyla kaleme aldığı yazısında dikkatimizi yarım asır önceden başlayarak şimdiye ve yakın geleceğe çekiyor. Dijital çağın hızla dönüştürdüğü insanlık durumu karşısında bilim ve teknolojinin hırs ve tamahla değil etik bir sorumlulukla işlemesi gerektiğine.

İnsan zihninin inşa ettiği kurgusal metaverse evreninin karanlık dehlizleri hakkında bizleri özellikle de gençleri uyaran, uyandıran bir yazı.

Dr. Mustafa Tekçe
ABAD Blog için yazdı.
08.01.2022

 

Değerli Dostlarım,

 

Kilis’te Nurettin Mahallesi Ulu Camii Sokağında geçen çocukluğumun unutulmaz hatıralarından birisi de biz çocukların sokak oyunlarını büyük bir şevkle oynadığımız bir dönemde ortaya  çıktı.

 

Oyun arkadaşlarım bizim sokaktan biz üç kardeş abim Mehmet, küçük kardeşim Alaettin,  Belediye Reisi Mustafa Baytaz’ın oğulları Akif, Sait ve Abdullah, Hancı Zekeriya’nın oğlu Ekrem, Halil ve Ali Dedeağa, öğretmen Ayşe Hanımın torunu Recep, Öğretmen Ömer Serengil’in oğulları Ersin ve Ergin, Lofçalı Mustafa, Yahudi oğlu Selim, Hasan Hocamızın oğlu Mustafa Gündeniz, Şıhmusaoğlu Mustafa amcanın oğlu Coşkun İncesoy,  Medrese sokaktan Cemil Sabuncu’nun oğulları  Kadir ve  Mehmet,  Kasap Emin Ayçin’in oğlu Hayrettin, Kütküt Dedenin karşısından Mehmet Necioğlu, Ayakkabıcı Mehmet Ustanın oğlu Abdurrahman, Şıhrızanın torunu Erşan Başabak gibi daha birçok arkadaşlarımızla aramıza  yeni bir durum oyunbozan gibi ansızın giriverdi.

 

Hasırcı’da rahmetli Bakkal Nedim Gilgil, Golden ve Zambo,  adlı yeni  sakızlar satmaya başladı. 25 kuruşa aldığımız bu sakızın birinden artistler diğerinden  ise hayvanlar alemi çıkıyordu. Özellikle  içinde hayvanlar aleminden otuz hayvanın numaralı olarak fotoğrafı olduğu sakız ve bunları tamamlayıp biriktirme hedefi birdenbire mahalleye bir bomba gibi düştü. O muhteşem oyunlarımız nerdeyse hiç oynanmaz olup bir anda gözden düşüvermişti. Sakız aşkına elimize geçen her kuruşu ya Nedim amcanın ya da Eşref Kasteli küçük Çarşısı’nda Bakkal Saip amcanın eline saymaya başladık.  Elimizde olanlarla da alt üst oyunu oynamaya başladık. Artık resimle yatıp resimle kalkar olmuştuk. Hepimiz resim hırsıyla yanıp tutuşuyorduk. Tek gayemiz birbirimizden resim kazanmak, sonra da otuz resmi eksiksiz tamamlamaktı.

1 numara deve  nadir çikıyor, 7 Numara Vaşak ile 13 numara Dragon hiç çıkmıyordu.  Gözümüzü bir hırs bürümüş ki sormayın. Birgün Nedim amcadan aldığım sakızdan 7 numara vaşak çıktı. Bütün gün vaşaklayım, elimden düşmüyor.  Bütün arkadaşlarım sıraya girdi, tek tek resme baktılar. Ah birde 13 numara dragon çıksaydı diye hayıflanırken sabah pazarından gelen bir çocuk vaşak fotoğrafını kendisine verirsem bana 28 tane dizili bir desteyi vereceğini söyledi. Para da teklif etti. Kabul etmedim tabii..

Hiçbir zaman sevemediğim, tadı pek bir şeye benzemeyen sakızı sırf dragon için almaya devam ettim ve böyle sürüp gitti… Sonra ben, Mehmet, Hayrettin ve Sait yahu biz ne güzel oyunlar oynuyorduk diye arkadaşlarımızı  topladık ve bu gidişe bir dur demeye karar verdik, bütün resimleri yakıp resimli sakızlara savaş açtık.

 

Aradan yarım asırdan da fazla zaman geçti. Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz METAVERSE de tıpkı çocukluğumdaki sakızlar gibi; pandemiyle sokaktan eve çekilen, dijital yaşamla da iyice baskılanan, sosyal medya ile dopdolu yaşanan  günlük hayatımıza bir bomba gibi düşmek üzere…

 

Dostlarım sorup duruyor..

-Hocam, sıklıkla adını duyduğumuz  bu “meta-verse” nedir?

 

Ben de şöyle diyorum soranlara: Metaverse  facebook yeni ilan edilen marka  adıyla Meta’nın kurucusu Zuckerberg’in tarifiyle kısaca  “Internetin vücut bulmuş hali”. Ne demek bu…  Aanal alemde yaşadığımız bu dünyaya bir paralel evren inşa ediliyor…Bu yeni evrende her insan metaversenin yarattığı  kendi paralelinin kontrolüne giriyor.

Böylece sosyal medya uygulamalarında dolaşan kişi çevrimiçi oyunlar, gerçeküstü bir gerçeklik ve dijital paraları bir araya getirerek yaşama, kazanma, çalışma, satın alma, satma gibi gerçek dünyada yaşadığı gibi sanal dünyada da bunları hatta daha ilerisini yapabilecek bir âleme açılıyor.

Sanal âlem, sanal bir dünya ve sanal bir hayat gerçeğinden nerdeyse kopartacak bir arttırılmış gerçeklik teknolojisi ile alınan satılan bir pazar yerine dönüşüyor.

 

Şimdi sosyal medyada bir kişi  kullanıcı adı ve profil bilgileri ile  tanımlanırken metaverse ile  sanal evrende oturduğu yerde her kullanıcı canlı müdahale ile konuşabilen, hareket edebilen bir kişisel avatar oluyor. Avatarlaşan  kullanıcı bu yeni kimliği ile sanal dünyada dilediği şehrin  sanal mahalle, cadde ve sokaklarında yaşayacak, alışveriş yapabilecek, gerçek sanal para kazanabileceği dükkan ve  mağazalar açabilecek, ticaret yapabilecek..

 

Metaverse ile dijitalleşen avatar vatandaşlar koltuklarında otururken, hareket etmeden kendilerine ait müstakil alanlar, arsalar ve kalıcı olan herşeyi, her eşyayı  satın alabilecek, satabilip takas da edebilecekler. Kısaca NFT adı verilen  non-fungible token ile dijital bir servet  oluşturabilecekler.. Bu servetle alış veriş yapabilecek.. Gerçek dünyada sahip olamayacağı herşeyi sanal alemde alıp satabilecekler. Zaten İstanbul’da boğaza nazır arsalar metaversenin sanal aleminde satılmaya başlandı bile…

 

Değerli Dostlarım,

Kilis’te zamanında bir Hötek ailesi varmış. Bunlar akşam otururlar han, hamam, bağ, zeytin alalım  şurayı da alalım, şunu da yapalım diye saatlerce  konuşurlar bunu hayal ederler ama sabah olunca tıpış tıpış her günkü işlerine giderlermiş. Onun için Kilisliler böyle gece kavurup gündüz savuranlara hülya-yı Hötek (Höteğin hülyası) demişler.

Bizim çocukluğumuzda bedensel olarak çok hareketli olan hayatımıza giren resimler gibi, bugün elinden interneti düşürmeyen gitgide daha da hareketsizleşen insana, çok uluslu dev şirketler “mesajlaşma, paylaşma, oyunlar, reklamlarla kazandığımız bize yetmez” artık oluk oluk para hedefiyle daha da sonsuz seçeneklerle karşımıza çıkıyor.

 

Korkarıım bütün insanlık Hötek ailesine benzeyecek yakın zamanda. hayalin peşinde, dijital parayla alınan, göstermelik hayatlar. Sanal bir ara yüzün üzerinde irrasyonelleşen rasyonalitenin işgaline uğramış hayatlar. Bu sanal evren de yine kapitalizmin bizim çocukluk dünyalarımıza dahi sirayet eden biriktirme hırsından nasibini alıyor. İnsanlığı hayatın gayesi ve hakikatin tefekküründen uzaklaştırıp manevîyatı  maddiyatla kuşatarak saldırıp işgal ediyor. İşgal edilmiş manevîyatı da o  halde bırakmayıp onu da tamamen maddileştirerek yok edecek tabir-i caizse bir sanal jenosid programı uyguluyor.

 

Aziz Dostlarım,

 

Internetle, bize sunduğu hayatı kolaylaştıran imkanlarıyla, makûl bir dijital yaşamla kimsenin bir derdi yok. Ancak bilim ve teknolojinin insan ve evren merkezli bir etik motivasyonla değil hırs ve tamah ile yol alması ucu karanlık bir yol gibi duruyor.

Bazı distopik Hollywood yapımlarında dünyayı yöneten  bilgisayarları izlediğimiz filmler metaverse ile gerçek oluyor. İnsanlık teslim alınıyor. Gerçi alemin sahibi işinin başındadır. İşi haktan bilenler davaya kalmazlar ama. Yine de evrenin ve insanlığın sorumluluk sahibi bir bilimsel ve teknolojik etikle yol alması bu anlamda bir farkındalığın oluşması çok önemli.

C.Allah’ın yeryüzünde bir halife olarak halk ettiği insanın bilgisayarların kontrol ettiği bir evrende iradesinin ve özgürlüğünün elinden alınması, kendini arayacak ve gerçekleştirecek bir maneviyatdan yoksun bırakılması bir tehdit olarak orada duruyor. Özellikle de teknoloji çağına doğan ve daha yoğun bir biçimde bu dijital evreni yaşayan gençlerimizin bu etik ve manevi sorumluluğun daha çok farkına varması her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.

 

Kalbi muhabbetle selâmlar saygılar sunuyorum Efendim…

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir