BAĞLILIK HASAN

…Toplumsal iyi her zaman şekilseldir. Olmaktan çok görünmektir önemli olan. Öyle olduğuna inandırmaktır. İnsanlar kanar, inanır, kabul eder, helal eder, Allah’a havale eder. Size hoca derler, hacı derler, mübarek derler. Ama vicdan denilen o maşeri büyük kalp bir türlü tatmin olmaz siz gerçekten tatmin olmadıkça.

Eğer kamyonet kasasında taşınan değil de tüm varlığın tavaf ettiği, etrafında döndüğü bir büyük gönülden kinaye ise Kâbe oraya ancak ardınızda kırgın gönül bırakmadan girebilirsiniz. Dil ile helalleşmenin ötesinde gönülden bir rızalaşmaktır insana gerekli olan…

Zülküf Oruç
ABAD Blog için yazdı.
15.12.2021

 Bir çocukluk uykusunun hafifliği kaç ton tomruk eder, ya da bir elektrik kulesi dedenizin diktiği, babanızın sürdüğü tarlaya gölgesi düşen tek bir ağaç eder mi. Sizi salıncakta sallayan ağabeyinizin çocuk yüzü kaç kasa domates eder. Bir kuşun ölüsü ya da kedi berduşun cenazesiyle kaç kilo kurtsuz, parlak, iri ve ilaçlı elma alabilirsiniz. Acaba bilmem kaç fidanlık şeftali tarlası saf yürekli bir komşunun gönlüne sığar mı?

 

Bağlılık Hasan filmi usta yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun olgunluk dönemi eseri. Görüntüleri ile hiçbir söz olmadan film boyunca esen o muhteşem rüzgarın ve varlığın o saf seslerinin eşliğinde saatlerce izlenebilir, insanı kendine hayran bırakan bir görsellik. Öte yandan senaryosu ile de çok katmanlı okumalara, yorumlara açık. Uçsuz bucaksız tarlalardan tarımsal kapitalizmin dönüştürdüğü taşraya bakabilir isteyen. Yıkıla yıkıla yeniden inşa edilen bir dünya. Bankalar, krediler, tarım ilaçları, bölünmüş mülkiyet ilişkileri, doğanın metalaşması, ticarileşmesi, taşradaki çoban kızı da ekrana hayranlık ve merakla bağlayan küresel teknolojik ağlara esir düşen çocukluk üzerinden görebilir filmi isteyenler. Sadece ülkemize özgü olmayan evrensel bir olgu olarak Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kendi kendine yeten ve kendi özgün ahlakı, değerler dünyası içinde süregelen geleneksel tarımın piyasaya eklemlenerek, şirketleşerek nasıl ticarileştiğinin hikâyesini de okuyabilirsiniz Hasan’ın elma bağından ve domates tarlasından geçerken. Hukukun, kamu idaresinin, yerel yönetimlerin, din ve kültürün nasıl birbirine geçerek tüm bu süreçleri beslediğini adeta bir doğal seleksiyon gibi güçlü ve kurnaz olanın, kurulu düzenle becerikli ilişkiler kurabilenin ayakta kalabildiğini de okuyabilirsiniz isterseniz.

 

Ya da bir başka gözle, daha felsefi bir okumayla, Hakkı ötelerde değil varlığın, hayatın içinde gören; dağın, taşın, çınar ağacının, kuşun, kedinin hakkını gözeten; dağdaki çobanın gözüyle her yerde varlıkla helalleşen, bir gönüle girmeyi hacca gitmekten yeğ tutan doğal ve içkin bir dindarlıkla dini, ritüellere, müesseselere, alınıp satılan, kurayla çekilebilen, rezervasyon yapılabilen, pasaport, vesikalık fotoğraf ve broşürlere indiren bir kurumsal dindarlık arasındaki farka da odaklanabilirsiniz.

 

Hasan da, hesap kitap işinde ondan geri kalmayan, altınını, parasını kocasından saklayan tencere kapak gibi birbirlerine uymuş karısı da herkes gibi, sizin gibi, benim gibi insan. Çelişkileri ile, tamahı, hırsı, kurnazlıkları, küçük hesapları ile herkes gibi. Toplumsal iyi her zaman şekilseldir. Olmaktan çok görünmektir önemli olan. Öyle olduğuna inandırmaktır. İnsanlar kanar, inanır, kabul eder, helal eder, Allah’a havale eder. Size hoca derler, hacı derler, mübarek derler. Ama vicdan denilen o maşeri büyük kalp bir türlü tatmin olmaz siz gerçekten tatmin olmadıkça.

 

Eğer kamyonet kasasında taşınan değil de tüm varlığın tavaf ettiği, etrafında döndüğü bir büyük gönülden kinaye ise Kâbe oraya ancak ardınızda kırgın gönül bırakmadan girebilirsiniz. Dil ile helalleşmenin ötesinde gönülden bir rızalaşmaktır insana gerekli olan. Hasan hacca niyet ettiğinde tek tek borçlarını ödemek ister. Para ile ölçülebilen borçları ödemek kolaydır, hesap kitap defterinin sayfalarını suya bırakırsınız, ama ilaçlı elmalarla tek tek helalleşmek iftira ile kırdığı bir gönlü tamir etmek hiç de öyle kolay değildir.

 

Unutuşun bilge kollarında saflaşan ağabeyi için artık hesap çoktan kapanmıştır, alacak verecek, kin husumet yerini ufukta azar azar kaybolan bir affedişe bırakmıştır. Artık tüm bu dalavereden kurtulmuş, oyundan çıkmış, bir bebek kadar masum bakan ağabeyinin ardından dökülen yaşlar, uyanan bir vicdanın işaretidir. Bu gelip geçicilik içinde tüm hesaplar, kurnazlıklar, yenilen haklar değersizleşir. Filmin en etkili mesajına dönüşür. Ağlamaya değmez. Hasılı bu dünya değmez bu iştaha. Değmez. Değmeze de değmez.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir