Ergin Aydın’ın Kitapları

“Bir Edebiyat Öğretmeni’nin Gözünden Memleket.”

 

“Sıradan Adamlık”‘tan kaçarak başladığı hayatta herkes gibi, herkes kadar, “sıradan” olmanın erdemini kavramış, insan olmanın, öğretmenliğin, babalığın, dostluğun, evlatlığın, kardeşliğin, mücadelenin hasılı dolu dolu yaşanan bir hayatın hakkını vermiş ilham verici anılar, Ergin Aydın’ın tercüme-i hali, hayat serencamı. Büyük devlet adamlarının, askerler ve politikacıların mutantan biyografilerini okumaktan sıkılanlar için bir öğretmenin zaman zaman bir iç muhasebe ve günlük üslubu taşıyan gerçek bir hayat ve insan hikayesi “Çocuktum” ve “Sıradan Adam”. “Büyük” tarihi anlatılara düşülmüş mütevazı bir dipnot, samimi bir derkenar.

Editör
ABAD Blog için yazdı.
23.06.2022

Bizim millet az yazar çok söyler. Üşenir bir kere, eline alıp hafıza okkasına bandırana kadar kırk mani çıkarır dividin karşısına. Sonra eğer büker. Daha karayı çalarken akın üzerine korkar çünkü. Söz uçar yazı kalır ya. Yazının kalmasından ürker. O yüzden temkinle, bin bir tedbirle yazar yazdığı iki satırı da. Tarih tarihçilerin yaptığı bir şeydir. Tarihçiler de çoğu zaman sıradan olana değil seçkin olan zümreye daha yakındır. Anlayışı, öncelikleri, ideolojisi, tercihleri, kelimeleri seçkincedir, gözü hep gör denileni görür. Anlattıkları da olandan çok anlatılması “uygun” olandır. Çoğunluğa, hakim olana, hadi söyleyelim güçlü olana yazar tarihçi. Azın, zayıfın, gölgede kalanın geçmişi geçip gider, üzerine yokluğun boyası çekilir. Hafızanın kör kuyusunda bir iki çınlar sonra sesi duyulmaz olur.

 

Ergin Aydın’ın Çocuktum ve Sıradan Adam isimli kitaplarını bu düşüncelerle okudum. Bu iki kitap bir edebiyat öğretmeni tarafından kaleme alınmış iki anı kitabı. Bir yanıyla edebiyatın, mikro tarihin bir yanıyla, folklor ve etnografinin kesiştiği samimi üslubuyla duru bir su gibi akan bir anlatı. 1963 yılında Balıkesir’in köylerinde dünyaya gelen Ergin Aydın’ın hayat hikayesi aynı zamanda Türkiye’nin kırk yıllık sosyal ve kültürel tarihine dair değinilerle dolu. Mübadele öncesi rum köyü olan ismini Atatürk’ün koyduğu Gündoğdu’da başlayan çocukluk zorlu bir tahsil hayatının ardından Balıkesir, Kıbrıs, Bayburt, İstanbul duraklarından geçip orta yaşın yorgunluğu ile başladığı yere dönüyor. Davut Sulari bir gün köyünü ziyaret etmiş Ergin Aydın’ın, işte o gün gönlüne halk şiirinin sesi düşmüş. Sonrasında bu ses, Akkız’ın, Sarıkız’ın Karakız’ın sesine değmiş, cami odalarında, köy kahvesinde kelimelerini, köy düğünlerinde türkülerini bulmuş dere kenarlarından, tütün, domates, Adem biberi tarlalarından geçip çoğalarak Ergin Aydın’ın his ve edebiyat dünyasını örmüş. Çocukluk yıllarına dair anlatılar Türkiye’nin batısındaki taşraya, köy hayatına, dönemin herkesi tasarrufa ve üretmeye zorlayan yokluğuna dair yaşanmış anlatılarla dolu.

 

İkinci kitap ise Ergin Aydın’ın Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu’ndaki yılları ile başlıyor. 12 Eylül’ün hemen ardından askeri alanın sivil alanı tedip ettiği, sert kuralların, sıkı disiplinin hakim olduğu haki ve gri yıllarda üniversite hayatına dair bilgilerin olduğu bu bölümde Aydın’ın üniversitedeki hocalarına ve arkadaşlarına ayırdığı bölümler ilgiliyle okunuyor. Mezuniyetin ardından Bayburt’taki stajyer öğretmenliğinin ardından İstanbul’a tayini çıkan Aydın’ın İstanbul günleri özellikle Türkiye’nin seksenli yıllar sosyal tarihi açısından değerli pasajlar içeriyor.

 

Bugün Ortadoğu ve Afrika’nın da eklemlenmesi ile küresel bir metropol görünümü kazanan o gün için kelimenin tam anlamıyla bir Türkiye minyatürü olan İstanbul, köyden kente göçün şehrin merkezine halka halka dahil olan şehir ve köy karışımı melez alanlar ürettiği varoşlarda memleketin dört bir yanından gelen ve şehre tutunmak için mücadele veren ailelerin çocuklarının eğitim gördüğü okullar, 12 Eylül’ün üzerinden geçtiği ama hala dip bir akıntı olarak bu varoşların sosyo ekonomik ortamında etkili olabilen zaman zaman yasadışı bir karakter de kazanan politik dil, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı kıskacında, İstanbul koşullarında idealizmini korumaya çalışan öğretmen hayatları…

 

Arka fonda doğu bloğunun çöküşünün, İstanbul pazarlarında Romen kolegaların göründüğü, Irak Savaşı’nda Saddam’ın üzerine düşen ABD füzelerinin sesinin duyulduğu, avantacı zabıtaların koşuştuğu, mafyanın ve 12 Eylül artığı yasadışı örgütlerin kol gezdiği Özal’ın sevimli parmağının ve o dönem için fazla liberal kısa pantolonlarının aklımıza kazındığı yıllar. Seyyar satıcılıktan, oto alım satımına kadar bir yanı ile renkli öte yanı ile idealist bir öğretmen olarak zaman zaman iç acıtan, yorucu ama her anı ümit dolu ve mücadeleci bir 10 yıl.

 

“Sıradan Adamlık”‘tan kaçarak başladığı hayatta herkes gibi, herkes kadar, “sıradan” olmanın erdemini kavramış, insan olmanın, öğretmenliğin, babalığın, dostluğun, evlatlığın, kardeşliğin, mücadelenin hasılı dolu dolu yaşanan bir hayatın hakkını vermiş ilham verici anılar, Ergin Aydın’ın tercüme-i hali, hayat serencamı. Büyük devlet adamlarının, askerler ve politikacıların mutantan biyografilerini okumaktan sıkılanlar için bir öğretmenin zaman zaman bir iç muhasebe ve günlük üslubu taşıyan gerçek bir hayat ve insan hikayesi “Çocuktum” ve “Sıradan Adam”. “Büyük” tarihi anlatılara düşülmüş mütevazı bir dipnot, samimi bir derkenar.

Diğer Yazıları

Muhafazakâr Ruh Hali

Ardına bakarak yürüyor. Gözü hep arkada. Kolayca kopamıyor. Eski sevgilinin elleri avucundan sıyrılırken, kokusu, sıcaklığı, teri, tuzu kalıyor. Şarkılar, şiirler, ağaçlar, yollar, parklar hep aynı şeyi hatırlatıyor. Bırakıp gidecek, unutacak [...]

İÇLİ BOZKIR HİKAYELERİ

  Bozkırın sesini en oynak, en kıvrak, en eğlenceli, düğünlü, kaşıklı, havalarından, insanın böğrüne hecin devesi gibi çöken hüznüne, çaresiz garipliğine, yoksulluğuna, hançereyi yırtan adamda ciğer bırakmayan en yanık bozlaklarına [...]

AŞK

Aşk bir hayat sigortası değildir ya da araç kaskosu. Konforlu lüks bir yaşam, kazasız bir yolculuk, dikensiz bir bahçe değildir. İşimiz rast gitsin, gezelim tozalım, birlikte yiyip içelim, sofralar düzelim, [...]

70’lerde Yaşamak; “Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek”

70’ler. Kimimizin gençliği, kimimizin çocukluğu bazılarımızın da anne baba hatıraları. Herkesin biraz yoksul olduğu, tasarrufun değerli olduğu, hiçbir şeyin atılmadığı, biriktirildiği zamanlar. Daha sıcak, içiçelik, aşırı yakınlık ve merak zaman [...]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir