BELKİ DERDİMİZE ÇARE BİR ÇİÇEK

Muhteşem yalnızlıklarımız var bilmem kaç haneli, hayallerin ötesinde yaşamlar vadeden rezidanslarımızda, sitelerimizde. Oysa balkondaki menekşe belki de derdimize çare olabilirdi.

Çiğdem Oruç
ABAD Blog için yazdı.
10 Eylül 2021

Bir kediniz de mi yok. Olsun lütfen. Psikolog Çiğdem Oruç modern hayatın içinde de biz olma bilincinin üretilebileceğini, insanların “ben”in kalın duvarlarını kırıp komşularıyla, çevresiyle dost olabileceği bir yaşamın mümkün olduğunu söylüyor ve bize; site yöneticilerine, muhtarlara, yerel yönetimlere ve toplumdan sorumlu herkese somut ve uygulanabilir öneriler sunuyor. Dikkatle okunacak bir yazı.

 

Belki Derdimize Çare Bir Çiçek

 

Çekirdek aileleriz; kabuklarımız beton ve çelikten, yalnızlıklarımız gibi. Her gece yatmadan evvel birkaç sefer kilitleriz üstten sürgülü kapılarımızı. Duvarları yalıtımlı, ses geçirmeyen dairelerimizde kahkahayla gülerken ya da katılarak ağlarken dışarıdakiler bizi duyamaz. İyi bir eş, anne, baba, arkadaş, evlat, işçi, memur, esnaf ve vatandaş olmak için sabahtan akşama kadar çabalarız. Sonra yorgun argın evlerimize döneriz, gerçek benliklerimize. Hayatın paylaşarak hafifleyecek bütün yüklerini tek başımıza yükleniriz düşük omuzlarımıza. Bazen hayal kırıklıkları yaşar, koşturmaktan yorulur, tükendiğimizi hissederiz. Gözünün içine baktığımız çocuğumuzun sesini dahi duymaya tahammülümüz kalmaz. Bazen keki tutturur, bununla öğünürüz. Birine “Bir çay koy, keki getiriyorum” demek isteriz. Kendi kendimize konuşur hatta bazen buhran bile geçiririz. Ama bunların hiçbirinden yan komşumuzun haberi yoktur.

Çocuklar büyütürüz; pastel boyalarla güneş, toprak, su kenarları, kuzular çizdirdiğimiz etkinlikler yaparız onlarla. Çizgi film izler, birlikte kötülere kızarız. Şarkılarına eşlik ederiz, “Azıcık da kardeşe ver, paylaşmak güzel.” Geceleri sıcak ve korunaklı montessori yataklarına yatırırken onu her şeyden, herkesten çok sevdiğimizi kulağına fısıldarız.

 

İşimiz vardır, çok şükür. Başımızı sokacak bir evimiz, ufak tefek yatırımlarımız ve hiç de fena sayılmayacak bir arabamız. Ama eksiklerimiz hiç bitmez. Bitmez eksik şeyler dolabımızda, kilerimizde, odamızda; gönlümüzde, düşüncelerimizde, duygularımızda. Bazen hiç umulmadık anda bir şiir dizesi duyarız. Büyük yalnızlığımız gelir aklımıza; her nerede olursak olalım kurtulamadığımız gurbetliğimiz. Göz kapaklarımızdaki yorgunluğumuz, kırışan ellerimiz cevaplarını ertelediğimiz sorularımızı hatırlatır. Bazen de bir türkü, arabamızın radyosunda gümbür gümbür bir tezeneyle çalmaya başlar:

 

İnsan olan insan sever insanı

Bizden evvel gelip gidenler hani

Düşürüp aşkına mecnun misali

Bir kuru hayale yeldirme beni.

 

Öyle ya, insan insanın bekçisidir, biliriz. Başka türlüsü her zaman mümkündür; daha insanca, paylaşarak, çoğalarak, çoğaltarak, muhabbetle yaşamak. Bir hastaya varmanın, bir yudum su vermenin hikmetini çocuk yaşta öğrenmişizdir. İnsanın kendini insanda bulduğunu, muhabbetin dertli gönüllere şifa olduğunu anlatmıştır bize bütün kadim hikâyeler ve masallar. Fakat bir site hatta şehir dolusu insanın içinde nasıl olup da bu kadar yalnızlaştığımızı bir türlü çözemeyiz.

 

Aile Nedir?

 

Hâlbuki balkonda özenerek bakıp büyüttüğümüz mor menekşemiz de ailemize dâhil değil midir? Ya her sabah aynı saatte penceremizin pervazına konan güvercin? Geceleri yorgun başımızı koyduğumuz yastığımız, sarıldığımız yorganımız? Akşam vakti kapıyı çalarak elinde bir tabakla sıcacık gülümseyen komşu Ayşe ablamız? Sitemizin önündeki parkta bir başına oturup çocukları izleyen Ali amcamız? Onları yabancı görüp kabuğumuza çekildikçe kendimizden, ailemizden uzaklaşmış olmaz mıyız? O halde insana yaraşır, daha insanca bir yaşam, başka türlü bir aile düzeni neden mümkün olmasın?

 

Ben Değil Biz Olma Bilinci

 

Peki, böylesi içimize dönmüş, kendi kendimize yaşamaya alışmışken “biz olmaya” nereden başlayabiliriz?

 

Artık binalar inşa ederken içe dönük değil, ortak yaşamı daha çok destekleyen alanları ön plana çıkartarak ilk adımı atabiliriz. 150 haneyi sığdırdığımız sitelerimiz için küçük bir yeşil alan veya çocuk parkı kondurmanın dışında bir arada bulunabileceğimiz, sosyalleşebileceğimiz daha büyük ve kullanışlı alanlar tasarlayabiliriz. Örneğin fazla eşyaların saklanması için kurgulanan geniş depoları kütüphane olarak kullanabilir ve buna uygun biçimde inşa edebiliriz. Böylece kitaplarla iç içe büyüyecek çocuk ve gençlerimiz ile sitemizdeki yaşlılarımız ve diğer ailelerin kaynaşması için bir ortam yaratmış oluruz. Kütüphaneyi çok fonksiyonel biçimde kullanabilir, birçok sosyal aktivitenin gerçekleşeceği bir alana dönüştürebiliriz. Emekli olmuş öğretmenlerimiz, memurlarımız burada görev alabilirler. Çocuklara ve gençlere bilgi ve tecrübelerini aktarabilecekleri, hikâye, masal anlatıp, birçok zanaatı öğretebilecekleri bir kültür, sanat ortamı haline getirebiliriz. Adım adım gelişecek bu sistemle kuşaklar arası dayanışma için büyük bir adım atmanın yanı sıra yaşlısıyla genciyle sağlıklı, huzurlu ve dinamik bir yaşam döngüsüne yönelik harika bir hizmet geliştirebiliriz.

 

Kütüphanede satranç turnuvaları düzenleyebilir, masal akşamları organize edebiliriz. Alanında birçok tecrübe edinmiş doktor, mimar, sanatçı büyüklerimiz ile sohbetler edebilir, seminerler yapabiliriz. Marangoz, usta, zanaatkâr büyüklerimizden işe yarayan bir nesne, bir sanat eseri üretmenin inceliklerini uygulamalı biçimde öğrenebiliriz. Tarlasında, bahçesinde veya balkonunda çeşit çeşit ürün yetiştiren komşumuzdan evde, bağda tarım nasıl yapılır, anlatmasını isteyebiliriz. Gençleri okumaya ve yazmaya teşvik etmek için bir dijital dergi çalışması başlatabiliriz. Çay ocağımızda hep birlikte hafta sonları veya kış akşamları ıhlamur içerek birbirimizin derdiyle dertlenir, gönlünde dinlenebiliriz.

 

Bu alana dair tüm harcamaları site yönetimi için toplanan bütçeden karşılayabiliriz. Her ay düzenli olarak verdiğimiz sabit ücretimizin üzerine biraz daha ekleyerek çocuklarımızın, gençlerimizin, yaşlılarımızın, komşularımızın ve kendimizin bugününe ve geleceğine altınlar, arsalar, dükkânlar, daireler değil; umut, huzur, mutluluk ve sağlık yatırımı yapabiliriz. (Bir sonraki sayıda devam edecektir.)

Diğer Yazıları

AHMET ÇAVUŞ DEDEMİZİN ÇANAKKALE HATIRASI

“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!  Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar [...]

“BİR RÜYANIN PEŞİNDE OSMAN KEMALİ” KİTABI ANKARA KİTAP FUARINDAYDI

Çocuklar bilir. Çocuklar anlar. O kocaman merak dolu gözlerinin içine hiç bakmadınız mı. Büyüklerde biriken yüzlerce yaşamak perdesi henüz inmemiş gözlerine. Yazarımız Çiğdem Oruç da çocukları ciddiye alanlardan. Yakın zamanda […]

Tags :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir