O her an yeni bir şanda, iş ve oluş halinde. O halde dün korkusu da gelecek tedirginliği de şimdiki zaman bezginliği de yersiz. İnsanla köpüren denizi, su damlasını birbirine bağlayan hep aynı coşku hep aynı şevk. Aynı aşkın harekete geçirdiği, köpürttüğü, taşırdığı bir oluş. Kemale doğru, kemaline doğru. Kendi fiilleri ile kendi niteliklerini dönüştüren ve sonunda yine kendine döndüren bir oluş.
Her tohum meyvesine koşuyor, O’nu arıyor. İnsan tüm varlığın meyvesi. Kainatın tüm hikayesini kendi hücrelerinde taşıyan bir meyve. Damarlardan, rahimlerden, huzmelerden, damlalardan, kandan, kanallardan, kabirlerden, bağlardan, bahçelerden, düzlerden, tepelerden, denizlerden, sahillerden, mağaralardan, dehlizlerden, oyuklardan geçerek varlığın çekirdeğine ulaşan bir yolculuk. Sürekli olup duran, yenilenen, tazelenen, göz göze gelen, bağlanan, vurulan, eriyen, akan, aşk ile yol alan.
Yolda çukurlar, engeller, maniler, yankesiciler, hastalıklar, rekabetler, savaşlar var. Kendiyle savaşan, kendi kanını döken, kendi yüzünü kanatan, kendini çarmıha geren, kendini taşlayan, kendini kendi arzına seren bir büyük mücadele. Hep kendisi için hep kendi zevkliyle. Kendi hakkını yiyen sonra dönüp hesabını soran, kaçan sonra kovalayan, alan veren, alacaklı-borçlu, aralayan, kapatan, seven sevilen, vuran vurulan, hasta düşen, şifa veren, tabip, lokman, kaybolan, arayan, gizlenen, sırlanan, faş eden, parlayan…
Bir yanıt yazın