Anadolu kültürü deyince aklımıza sayısız şey gelir. Anadolu ifadesi, onun içinde yaşayan her insan için ayrı şeyleri çağrıştırır ve hatırlatır. Benim aklıma en başta “ocak” ifadesi gelir. Ateşin harlandığı, yemeklerin yapıldığı ve yuvaların ısıtıldığı o ocaklar gelir. Eski evlerin köşelerinde ya da tek gözlü evlerin ortalarında yakılan, içindeki ateşle tüm evi ısıtan, çoluk çocuğun karnını doyurmak için nice aşların, çorbaların yapıldığı ve ardından büyüklerden hikâyeler dinlenilmek için başına toplanılan ocaklar; kışın soğuğundan, ıslaklığın yorgunlaştıran halinden ve yalnızlığın üşüten titreyişlerinden bizi koruyan ocaklar…
Anadolu, başlı başına bir ocak kültürüdür desek yeridir. Düğünü olsa ocak kurulur, ölüsü olsa ocak kurulur, toyu olsa ocak kurulur, çocuğu doğsa, dağa çıksa, yabana gitse, yolda kalsa ocak kurulur. Çocukluğumuzun geçtiği dağ köyünde gezerken hemen her yerde karşımıza üç tane taştan çatılmış küçük ocaklar çıkardı. Hemen ihtimalleri sıralardık; kara demlikte çay demlemiştir, pattes veya mısır közlemiştir, keklik kızartmıştır, yağmurda ıslanan üstünü başını kurutmuştur; ya sürüye kurt girmesin diye ya da gece ayazından korunmak için yakmıştır. Kısaca hayatını devam ettirmek için gereken birçok şeyi ocak sayesinde yapmıştır. Bu sebepten olacak ki Anadolu insanı ocağa türlü manalar yüklemiş.
Ocak deyince zihnimizde beliren asıl şey ise ateş ve onun yaydığı sıcaklıktır. Ancak buradaki sıcaklığı sadece gerçek anlamıyla değil mecaz anlamıyla da düşünmek lazım. Zira Anadolu insanı hane ve ev için de ocak kelimesini kullanır. Aile olma kavramını ocağın sıcaklığıyla anlatarak bir evin muhabbetinden doğan sıcaklığın yüreklerini nasıl ısıttığını bu şekilde ifade eder. Aynı çatı altında olmayı, aynı tastan aş yemeyi, hayatın sıkıntılarını aynı omuzla kaldırmayı, saygıyı, sevgiyi, birliği, muhabbeti, cömertliği, hoşgörüyü, misafirperverliği bu sıcacık ocaklarında yaşamış ve yaşatmış. Varlığa ve insanlığa olan ilgisini ocağın sıcaklığına benzeterek yeni yeni anlamlar yüklemiş. Buradaki derin ve sıcak hissiyat zamanla dilimizin imkânlarına dâhil edilerek mecaz veya deyimlere de dönüşmüş.
Bir cevap yazın