MASAL GERÇEKLİĞİ-I

“Çocuklar masallar söylerler, ama onlar nice nasihatlerin bulunduğu inci kutularıdır. Masallardaki saçmalığı ciddiye al. Yürü, viranede hazine ara!” 

Masal da örter.  Üzerine masal kuşları konan eleğim sağma gibi rengarenk desenli bir çocuk battaniyesi. Bir yanı gerçek bir yanı rüya bir yanı alemi misal bir yanı dünya…Çocukların dimağı bize göre belki de hakikate daha yatkın. Kavramlarla, icatlarla, tarihsel- kitabi bir sürü malzemeyle henüz bulanmamış saf berrak bir su gibi. O yüzden belki daha yakınlar masalın kaynağı pınara. Çocukları da masalları da ciddiye almalı. Dr. Yasin Şen böyle yapanlardan. Masallara dair bir akademisyen ciddiyeti ve titizliğiyle Abad Blog için yazdığı makaleyi üç bölüm halinde sizlere takdim ediyoruz.

O. Gazigil'in Fotoğrafı

Dr. Yasin Şen
ABAD Blog için yazdı.
03.11.2021

Erdemin resmini çizmemiz mümkün değildir.

Bunu yalnızca, misaller ve sembolizm formundaki örnekler

vasıtasıyla anlayabiliriz.

Manly P. Hall

 

Osmanlı dönemi edebî metinlerinin önemli bir kısmını edebiyat araştırma ve yöntemleriyle anlamak oldukça güç bir meseledir. Mesela Amâk-ı Hayâl’i Batılı roman geleneği içinde ve bu anlayışla değerlendirmek ne kadar doğrudur! Yine kurucusundan en büyük şahsiyetlerine kadar tasavvufî hayatı bizzat yaşayan Divan şairlerini tamı tamına anladığımızı söyleyebilir miyiz? Edebî eserlerin mesajının net bir biçimde anlaşıldığını söyleyebilir miyiz? Bu konudaki cevaplarımızın birçok tereddütle dolu olacağını söylemek mümkün. Benzer durum ve problemler bugün büyük ölçüde masallar için de söz konusudur.

 

Bizde edebiyat araştırmacılığı ne yazık ki bilgeliğimizin, kültürümüzün, kendimizi tanımak istememizin bizi sevk ettiği bir zaruretin neticesinde şekillenmemiştir. Batıdan alınan ve hâlâ günümüzde ısrarla kullanılan araştırma yöntemleri ve düşünce kalıpları Türk Edebiyatının en ciddi verimleri üzerinde ısrarla uygulanmakta ve sonuçta çok eksik, güdük, Türk toplumunu tanımaktan çok uzak sakat tespitler ortaya çıkmaktadır. Bu araştırma ve düşünme kalıpları ne yazık ki, Türk milletinin yüksek tefekkür dünyasını dışarıda bırakmakta, bu dünyanın anlaşılmasını engellemektedir. Halbuki zaman içinde serpilip gelişen bu oldukça yüksek tefekkür dünyası dinimizin sevgi anlayışından, tasavvufun derinliğinden, insanımızın kıymetli tecrübelerinden beslenmektedir. Bunu Türk insanını diğer milletlerden ayıran değerler, faziletler göstermekteyken ne yazık ki bu kalıplar yüzünden edebiyat tarihçiliğimiz, türlere yönelik tespitlerimiz, eser yorumlarımız bizi, tefekkür dünyamızı, insanî değerlerimizi, tarihimizi ve edebiyatımızı tanımaktan ve tanıtmaktan oldukça uzaktır.

Biz masallara da bu endişelerle yeniden yönelmek gerektiğini düşünmekteyiz. Aşağıda yer verdiğimiz, bizzat bu geleneğin içinden seçtiğimiz örnekler ve yorumlar göstermektedir ki, masallar hiç de belirli şekillere mahkûm edilecek, belli düşünme ve araştırma kalıplarıyla değerlendirilebilecek basit edebî metinler değildir.

 

Masalın çözümü bilgeliğin anlaşılmasını sağlamak içindir ve bu oldukça gereklidir. O hâlde burada bilgeliğin, hikmetin, irfânın, tefekkürümüzün anlaşılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

 

Bilgeliğin dili sözeldir. Hitap şekli sohbetledir ve çoğu zaman o şifâhî ve anonim türler sayesinde kendini ortaya koymaktadır. Yani dilden dile, sözden kulağa, gönülden gönle intikal eden bir öğretidir bu. Masallar da günümüze şifâhî gelenekler aracılığıyla ulaşmıştır. Yani bu geleneğin en temelinde sözlü kültür vardır. Masallar yeni nesillere bu sayede intikal eder. Masallarda dinleyici, en az anlatıcı kadar aktiftir. Çünkü bizzat anlatımın içerisinde ve onun çok önemli bir parçası durumundadır.

 

Öyleyse burada masal, mesel, darb-ı mesel, emsîle, misâl, timsal, meselâ, emsâl, temsil gibi günümüzde veya geçmişte çok sık kullandığımız kelimeleri anlamak zorundayız. Bu kelimeler ilk olarak masalın bir temsil yani bir örnekleme olduğunu hatıra getiriyor. Peki, masal neyin temsilcisidir? Masalın veya masalların mesajı nedir?

 

İnsan zihni bir fazileti, doğrudan ifade şekilleriyle anlamaktan ziyade misaller vasıtasıyla idrak etmeye meyillidir. İnsan yaratılışı bunu gerektirdiği için olmalı ki, kutsal ve edebî metinlerin büyük kısmında sembolik bir dilin öne çıktığı görülür. Özellikle mistik ekollerde ve metinlerde hakikati idrak yolculuğunda sahip olunması gereken erdemler misaller, meseller ve masallar yoluyla anlatılmıştır. Misaller (örnekler), mesellerin (darb-ı meseller, atasözleri, deyimler, bilmeceler); meseller de masalların teşekkülünde hep birer merhale olmuşlardır. Bu kavramlar arasında organik ve çoğu araştırmacının üzerinde pek durmadığı irfanî bir bağlantı vardır. Bizde de edebî metinlerin temelindeki asıl nokta burasıdır.

 

Masal ifade etmek istediği bir erdemin, irfanın temsilcisidir. Masalı sadece tahkiyeli ve insanın dışında gerçekleşen kurgulu bir metin olarak okuduğumuz zaman onu temsil tarafından soyutlamış oluruz. Bütün masalların böyle bir “temsil” düşüncesiyle ortaya konduğunu söylemek istemiyoruz. Fakat adlandırılışından en tipik örneklerine kadar masalların sembolik bir anlatıma sahip olduklarını düşünüyoruz. Fakat sembollerin çözümü için geçmişin bilgi dünyasını derinlemesine bilmek, incelemeler yapmak bile tek başına yeterli olmayabilir.

 

Söz gelimi masallarda karşımıza en fazla çıkan “atın önünde etin, aslanın önünde otun bulunduğu” motifi hatırlayalım. Üzerinde biraz düşünüldüğünde bu durumun bir yoruma işaret ettiğini anlamak uzun sürmez. Bunlar bir düzensizliğin veya kaosun bu metinlere yansımış hâlidir. Nitekim Fuzûlî Bayat da bunu “Reel dünyada atın ot, aslanın et yemesinin tersi olarak kaotik alemde at et, aslan da ot yemeye zorlanmıştır.”[1] sözleriyle tespit eder. Bu durumda masalların bazı motiflerini; kaostan kozmosa, düzensizlikten düzenliliğe, kötülükten iyiliğe geçişin halk anlatılarına yansımış hâli olarak kabul etmek gerekir.

 

Bazı masalların, bir faziletin yaşatılması için temsilî birer hikâye olduğu anlatının henüz başında ifade edilir. Bu hususla Azerbaycan masallarında daha belirgin bir şekilde karşılaştığımızı ifade edelim. Azize Caferzade’nin Anamın Masalları adlı kitabındaki bazı masallarda başlangıç formelleri yerine bir erdemin dile getirildiğini görüyoruz. Söz gelimi “En Böyük Derd” masalının başlangıcı şöyledir:

 

“Dost dünyada en büyük giymetli şeydi, dostluğun, dostun gedrini bilin, menim balalarım, dostluğun, dostun gedrini bilin. Gedimde ağıl bendler deyibler ki, dünyada üç cür dost var (…). Menim balalarım, dünyada dost gedri bilen bir igid haggında size bir evalat danışmag isteyirem.”[2]

 

Bu “evalat” kelimesi ahvalât (haller, ahvaller) kelimesinin Azerbaycan Türkçesinde söylenişinden ibarettir. Masalı, bir “hâl” olarak gören bu gelenek, bu türle beraber insanın hem içinde hem de dışında yaşadığı tecrübeleri işlemektedir.

 

Temsil vermenin, kıssa anlatmanın kutsal metinlerde çok fazla tercih edildiğini ve bunun irfanî öğretide de önemle üzerinde durulan konulardan biri olduğunu biliyoruz. Misal getirmek hakkında Mesnevî’de şöyle denir:

 

“Misâl getirmek Hakk’a ve O’nun gizli ve açık sırrına vâkıf olanlara mahsustur. Sen bir sırra vâkıf değil ve (kelken) saça, yüze dair nasıl misal getirebilirsin? O, Musa’ya bir sopa görünmüştü ama sırrı belli olunca ejderha kesildi. Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilememişken senin tuzağın ve danelerin sırrını bilmen mümkün mü? Misâl, Musa’nın dahi gözünden gizliyken sen bu fodullukla nasıl anlamaya kalkarsın?”[3]

 

Bu satırlardan hareketle misal getirmenin derinlikli bir şekilde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Geleneğin kendi içerisinde yükselen sözler aslında onları nasıl okumamız gerektiğine dair anahtarlardır. Bugün aynı şekilde masalların üzerinde önemle durulmaya başlanması, bize onların ciddi, entelektüel ve zihnî verimlerden olduğunu düşündürmektedir. Nitekim Lütfi Filiz hazretleri, bazı masallar üzerinde durduktan sonra “Bu masallar gibi nice masallar uydurulmuştur ve hepsinin amacı da tevhidi anlatabilmektir.”[4] demektedir. Yine Lütfi Filiz’in şu yorumları da masallar açısından oldukça dikkat çekicidir:

 

“Bu hususta anlatılan masallar vardır. Bunlardan birinde ‘Dünya güzeli, sihirle ejderha haline getirilmiş, sihir bozulunca da o ejderha kılıfının içinden çıkıvermiştir’ diye anlatılır. Burada anlatılan insandır. İçteki güzelliğimiz, sihir ile bu beden kalıbına sokulmuştur ve orada durmaktadır. Sihir bozulursa, o güzellik meydana çıkacak, görünecektir. Sihir cehalettir. O sihrin bozulması ise, kendimizi bilmemizdir ki, tevhidin gayesi de bu, yani bize kendimizi öğretmektir.”[5]

 

Unutulan Dil

 

Anlaşılan o ki masallar, misaller (motifler-örmekler) yoluyla insanın iç yolculuğunu konu almaktadır. Nitekim Erich Fromm “Mitoslar ve masallar, kendilerini sembol dili aracılığı ile ifade eden, geçmiş zaman bilgelikleri ve özdeyişleridir.”[6] derken masalların insanlığın bilinmeyen zamanlarına kadar ulaşabildiğini ve onların aynı zamanda bilgeliğimizin sembolik yanı olabileceğini vurgulamak ister. Öyleyse bu bir anlamda bizim masalların ve mitolojinin dilini unuttuğumuzu da ifade eder. Nitekim Erich Fromm’un az önce alıntı yaptığımız eserinin orijinal başlığı olan “The Forgotten Language” da buna işaret eder. Yine aynı yazara göre masallar ve mitolojik unsurlar tıpkı rüyalarda olduğu gibi sembolik bir dille konuşur. Bu semboller, içinde bulunan çağa, ihtiyaçlara, zamana, mekâna göre şekillenirler.[7]

 

Söz konusu durum özellikle destanlarda çok dikkat çekici bir biçimde yer alır. Destanlardan gelen ses çok katmanlıdır. Görüntü tektir, ama derinliği vardır. Yüzyılların biriktirebildiği anlamlar bu katmanlara uygun bir biçimde yerleşmişlerdir. Çözüm ise bir zaman, belki devir, emek ve tefekkür işidir. Buna en güzel örnek, Dede Korkut Hikâyeleri’dir. Destanlarda yer edinen bu katmanlı oluş çok belirsiz olsa da aslında masallarda da vardır. Ancak masalın katmanları mesela Dede Korkut Hikâyeleri’nde olduğu gibi (Şamanist, mitolojik, İslamî unsurların iç içe geçmesi) eklektik veya belirgin bir özellik göstermez. Masalın katmanları onun anlamının mertebeleridir. Her anlam mertebesi aslında bir masal mertebesidir. Bu durum göz ardı edildiğinde bu sefer metni anlamada ve anlamlandırmada bazı problemler ortaya çıkmaktadır.

 

Her masalın bir gizemi vardır. Peki her masalın bir gizemi olmalı mıdır? Bu soruya “evet” diye cevap vermek istiyorum. Eğer bu olmazsa elimizde geleneksel anlamda bir masal olmaz. Zaten masal, bir meselesi bulunan metindir. Onu çok basite indirgediğinizde, sembollerinden arındırdığınızda, çözümünü sadece dinleyene bıraktığınızda bu sefer anlatının sihri kaybolur. Bu geleneksel metinlerin devamlılığını sağlayan şeylerden birisi de onlardaki bilinmezlik ve çözüm bekleyen meselelerdir.

 

Masalları anlamak üzere zaman zaman müracaat ettiğimiz kaynaklardan biri olan Mesnevî’de bu hususta şöyle denir: “Çocuklar masallar söylerler, ama onlar nice nasihatlerin bulunduğu inci kutularıdır. Masallardaki saçmalığı ciddiye al. Yürü, viranede hazine ara!”[8]

 

Bu sözler masallarda kullanılan dilin sembolik ve bir bağlamının olduğunu gösterir. Söz gelimi masallarda karşımıza ısrarla çıkan yaşlı kadınların sembolik bir değerde olduğu bellidir. Onlar, bu hâlleriyle dünyayı temsil ederler. Nitekim mutasavvıflar dünyayı binlerce erden arta kalmış bir “kocakarı” olarak görürler. Barak Baba’nın sözlerine bir şerh yazan Kutbu’l-Alevî “Yani vakit oğlu ol, aziz ömrünü, erlerin boşanmış karısı olan alçak dünyanın isteğiyle geçirme…” der. Yine aynı şerhte şu ifadelere yer verilir: “Şu işveli dünya kocakarısına gönül verme ki / Pek çok dâmâdın nikâhında bulunan bir gelindir o.”[9]

 

Bu takdirde masal kavramını çok daha geniş düşünmek gerektiğinin farkındayız. Dolayısıyla masallar pasif değil, anlamını ve temsil ettiği değerleri geleceğe taşıyan aktif metinlerdir. Edebî metnin pasifize edilmesi ve çok edilgen bir seviyeye indirgenmesi son devirlerin bir dayatmasıdır. Sözlü kültürlerde, hâlâ yaşayan şifâhî geleneklerde, anonim ürünlerde metnin hareketi, geçişkenliği, zamana ve mekâna uyum göstermesi hâlâ belli ölçülerde izlenebilmektedir.

 

Öyleyse masal, dinamiğini günümüze taşıyan çok önemli bir edebî türdür. Ne yazık ki, onu anlamlandırmaya yönelik çalışmaların ve akademik mesailerin Osmanlı dönemi edebî metinlerine uygulanan yaklaşımların genelinde olduğu gibi metni dondurmaya ve pasifize etmeye yönelik hamleler olarak kaldığını belirtmek isteriz. Bu, masalın dinamizmine özde zarar veremese de mesajın algılanmasının, içselleştirilmesinin, bilgi ve hâlin yeni kuşaklara taşınmasının büyük ölçüde önüne geçmekte ve geleneğe ve onun devamlılığına müsaade etmemektedir. Açık olmak gerekirse masallar, şiirler, menkıbeler, efsaneler ve hatta tekerlemeler ne yazık ki hâlâ anlaşılmayı ve çözümlenmeyi beklemektedir.

 

[1] Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Deli ve Delilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, s. 76.

[2] Azize Caferzade, Anamın Masalları, Haz. H. Açıkgöz, Y. Akdoğan, C. E. Alışık, H. Develi, H. Tören, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1990, s. 16.

[3] Mevlânâ, Mevlânâ, Mesnevî-i Şerîf, Mütercim: Süleyman Nahîfî, Sadeleştiren: Âmil Çelebioğlu, Timaş Yayınları, İstanbul 2008, s. 348.

[4] Lütfi Filiz, Noktanın Sonsuzluğu Üçüncü Kitap, Yay. Haz.: Saim Öztan-Seyhun Besin-Aziz Şenol Filiz, Pan Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 521.

[5] Lütfi Filiz, a. g. e., s. 554.

[6] Erich Fromm, Ruyalar Masallar Mitoslar (Sembol Dilinin Çözümlenmesi), Çevirenler: Aydın Arıtan-Kaan H. Ökten, Arıtan Yayınevi 2. Baskı, İstanbul, s. 7.

[7] Erich Fromm, a. g. e., s. 8-9.

[8] Mevlânâ, Mesnevî-i Şerîf, s. 343.

[9] Cemâl Kurnaz-Mustafa Tatcı, Türk Edebiyatında Şathiye, Akçağ Yayınları, Ankara 2001, s. 172.

Diğer Yazıları

ÂŞIKLAR DİYARI

Dr. Yasin Şen ABAD Blog için yazdı. 15.12. 2021 Âşıklar Diyârı’na gitmeye niyetlenmiştik. Birkaç hafta boyunca içimizde beslediğimiz niyetin şevki ile nihayet yola koyulduk. Bu günü Âşıklar Diyârı’nda ihya edecektik. [...]

FUZULİ VE ALEM-İ KAYD

Cân ü dil kaydını çekmekten özüm kurtardım Cânı cânaneye ettim dili dil-dâra fidâ   Kayıtlar alemi. Biraz et, kemik ve bir sürü endişe. Mülk edindiğimiz ne varsa. Benim dediğimiz. Bağ [...]

SEMBOLİK DİL YAHUT ANLAMIN MERTEBELERİ

Dilâ bu Mantık’ut‐tayrı fesâhat ehli anlamaz, Bunu ancak ya Attâr veyahut Tayyâr olandan sor.   Kuş dilidir bu, anlamaya Süleyman gerek. Hitabet, etkili iletişim, diksiyon eğitimleri, sertifikaları muradı bir türlü […]

MASAL GERÇEKLİĞİ-III

Masal Gerçekliği isimli makalesinin son bölümünde Yasin Şen, M. Kayahan Özgül'den alıntıyla "Önceki nesillerin gerçekleri, sonrakilerin mitleridir; önceki nesillerin inançları, sonrakilerin hurafeleridir ve nihayet, önceki nesillerin bilgileri, sonrakilerin masallarıdır" diyor. [...]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir