İSMİNİ ÇİÇEKTEN ALAN BİR EREN: SÜNBÜL SİNAN

Sümbülün de kokusu güldendir. Zira “lale, sümbül, gül” birbirinden ayrılmaz. Lale birlikten, gül ise deri olduğu resulden mana taşırsa sümbül de ebedilik kokar. Türk kültüründe sümbülün ayrı bir yeri vardır. Horasan’dan Anadolu’ya uzanan geniş coğrafya hep sümbül kokar.

Ayşe Nida Karakoç
ABAD Blog için yazdı.
24 Ekim 2021

Sümbülün de kokusu güldendir. Zira “lale, sümbül, gül” birbirinden ayrılmaz. Lale birlikten, gül ise deri olduğu resulden mana taşırsa sümbülde de sonsuzluk vardır. Türk kültüründe sümbülün ayrı bir yeri vardır. Horasan’dan Anadolu’ya uzanan geniş coğrafya hep sümbül kokar. 1600’lü yıllarda sümbülün çeşitlerini anlatan sünbülnameler misk kokulusundan, asılı yıldıza benzeyen necm-i muallaktan, cümle-i naz, şevk aver, şems-i ikbal, rengi ile hayran bırakan gök yakuttan, dağınık zülfe benzeyen zülf-i perişan gibi onlarca sümbülden bahseder.  Sümbülün güzel kokulu olması, dalgalı karışık bir görünüme sahip olması her zaman ince ruhlara ilham vermiştir. Bir çok şiir ve türkü hep sümbülden bahsetmiştir.”

Aslında yazımızın konusu ismini sümbülden alan İstanbul’un Kocamustafapaşa semtinde medfun, belki pek çoğumuzun farkında bile olmadan önünden geçtiği Sünbül Sinan. Sünbül Efendi’nin asıl adı Yusuf Sinan’mış. O dönem şehzade şehri olan Amasya’ya yakın Merzifon’da doğmuş. İstanbul’da medrese tahsili görmüş, dönemin ilimlerine vakıf olmuş. Sonrasında Cemal Halveti’ye intisap ederek üç yıllık manevi eğitiminin ardından Mısır’a gönderilmiş.

İlk Nazar

 

Sünbül Efendi’ye “sünbül” lakabının verilmesi, üstadı Cemal Halveti’ye intisabına dayanıyor. Sünbül Efendi’nin arkadaşlarından biri Cemal Halveti’nin daima meclislerine devam edermiş. Bu durum Sünbül Efendi’nin dikkatini çekmiş, arkadaşına bu sufide ne bulursun deyip inkara yönelmiş.

Yine bir gün Sünbül Efendi bu arkadaşı ile gezerken, Cemal Halveti’yle karşılaşmışlar. Bu rastlantı sırasında Cemal Halveti Yusuf Sinan’a nazar eylemiş, bu vesileyle Cemal Halveti’nin dergahına varmış Sünbül Efendi. Yusuf Sinan, Cemal Halveti’nin huzurunda iken, Cemal Halveti ona,

“Kabiliyeti olan talibi, ister istemez mürşidine kavuştururlar,” deyip, Sünbül Efendi’nin yüzüne bakmış. Gözleri birbirine temas edince Sünbül Efendi’de bir vecd hali hasıl olmuş. Cemal Halveti, “Münkirimin sünbül hatlı feracesini getirin, kendi elimle giydireyim,” buyurunca, Sünbül Efendi inkârından pişman olmuş, şeyhinin elini öpüp yola çıkmış. bu olaydan sonra Yusuf Sinan’ın adı artık Sünbül Sinan olarak anılmış.

 

Taşan Kuyu

 

İntisabı gecesi Sünbül Efendi rüyasında, kalabalık halkın bir kuyunun başında toplanmış olup gâh kova gâh kap ile su içmeye çalıştıklarını görmüş. Sünbül Efendi de bu kuyunun yanına yaklaşıp su içmeye çalıştığında kuyudaki su dışarı taşmış, Sünbül Efendi de bu sudan nasip almış. Rüyasının tabiri için şeyhine vardığı zaman, Cemal Halveti,

“ A benim Sünbülüm, seyr ü sülük yolunda ilahi feyzi riyazat, gayret ve çalışmak ile elde ederler, sen buna pek kolay vâsıl olacağın halde, niçin mevcûd olanı ortaya çıkarmıyorsun?” demiş. Bunun üzerine Sünbül Efendi mücahede ve riyazat ile meşgul olmaya başlamış. Hazreti Sünbülün sülûku üç yıl sürmüş, ardından hilafet verilip Mısır’a gönderilmiş. Şeyhi buyurmuş ki,

“Başkalarının kırk yılda ulaşacakları hedefe, Sünbül Halife kısa bir zamanda erdi. Cemal Halveti’nin vefatından sonra dört yüz müridiyle birlikte İstanbul’a dönen Sünbül Efendi, Kocamustafapaşa zaviyesinde irşadına devam etmiş. Sünbül Efendi otuz üç sene seccadede oturmuşlar.

 

Sultana Görünen Aslanlar

 

Sünbül Efendi’nin seccadede bulunduğu sıralarda pek gazaplı olan Sultan Selim, zaviyeyi inşa ettiren Koca Mustafa Paşa’yı günahsız olduğu halde katledip, camiyi de yıktırma emri vermiş, bunun için adamlar tutmuş, lakin, camiyi ve zaviyeyi yıkmak için gelenler Sünbül Efendi’nin muhabbetine karşı bu işi yapamamış ve geri dönmüşler. Bunun üzerine Sultan Selim bizzat kendisi zaviyeye gelmiş. Sünbül Efendi ve bütün müridleri bir yere toplanmış, aralarında siyah imame ve asalarla padişahı beklermiş. Padişah ile Sünbül Sinan karşılaştıkları vakit, Sultan Selim Sünbül Efendi’ye samur bir kürk hediye edip, dua niyazıyla geri dönmüş. Bu hadiseye şaşıran saray erkanı, padişaha,

“Sultanım, yaptığınız iş niyetinizin tam tersi oldu, hikmeti nedir?”, diye sorduklarında padişah, “ Siz görmediniz mi? Şeyhin iki yanında iki arslan ve üzerlerinde iki uzun boylu adam var idi, bunların karşısında mahcub oldum,” demiş.

Sünbül Efendi’nin kabri, Fındıkzade’ye on dakikalık yürüme mesafesinde olan Kocamustafa Paşa Camii’nin avlusunda bulunuyor.

 

 

 

Kaynaklar

https://islamansiklopedisi.org.tr/sunbul-sinan

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sunbul-seyh-yusuf-sunbul-sinan

Tatcı, M. ,Yıldız, M., Şen, Y. (2017), Erenler Kitabı/Tezkiretü’l Has (1.Baskı), İstanbul: H Yayınları

Diğer Yazıları

TAŞLARIN FISILTISI

Taş kalpli derler ürpermeyen, iki damla yaşa yol vermeyen kalbe, bizim Yunus dahi sorar "taş gönülde ne biter" diye. Aşkın en uzağı mıdır "taş". Bu denli ümitsiz mi taşın durumu?  [...]

SÖZ NİYAZA DURUNCA

Ayşe Nida Karakoç, nidanın peşinde, kendi sesinin, o ilk sesin. Neye üflenen, ciğerlerimize çektiğimiz o ilk nefesin. O sesin çoğalarak kelimelere; sevmeye, sevilmeye, ayrılığa, kavuşmaya, hasrete, gurbete, şiire, türküye, duaya [...]

ÜSKÜDAR’DA BATMAYAN BİR GÜNEŞ: SELAMİ ALİ EFENDİ

Gel şimdi kardeşler gidelim bile, Nice aşıkların bağrını dele, Cebrail delildir, Ahmet'e bile, Bir kamil mürşide varmazsan olmaz. Her Ahmed'e delil bir Cebrail vardır. Delilsiz gidilmez yollar yamandır. Kamillerin mirası [...]

İSTANBUL’DA HASRET

Gel, gel ki cümle savm u salâtın kazası var Sensiz geçen zaman u hayatın kazası yok Andeliban tek bir gül için öter, Ferhad Şirin’e meftun Mecnun Leyla’ya. O adı dilden [...]

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir