EL KÂRDA GÖNÜL YÂRDA (Tasavvuf-İktisat İlişkisi Üzerine Yazılar-4)

İKTİSADÎ İRFAN VE AHLÂK KAYNAĞI OLARAK

YÛNUS EMRE DÎVÂNI[1]

 

Yûnus Emre, 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu’da yaşamış, tevhid hakikatini Türkçe ilahileri ile ifade etmiş bir Hak aşığı olarak tasavvuf tarifinde müstesna bir yere sahiptir. Yûnus hakkında yapılan mevcut çalışmalarda tevhid/vahdet, Hakk, hakikat, aşk, fakr gibi ana temalar öne çıkmış ve ister istemez toplumun bir kesiminde kendisinin dünyadan, sosyal hayattan ve akılcılıktan uzak, batınî meşrepli bir sûfî olduğuna dair yanlış bir algı oluşmuştur. Hâlbuki Yûnus şiirlerinde iktisadî ve sosyal hayatın düzenine ilişkin pek çok hususa zâhir-bâtın dengesi ve bütünlüğü içinde yer vermektedir.

 

Tevhid ehli hiçbir zaman din ile dünyayı ayırmamış, akıl ile gönlü birlemiş, taliplere maddeden mânâya, zâhirden bâtına ulaşmanın yollarını göstermiştir. Yûnus Emre’nin hâlinde ‘aşk’, düşüncesinde ‘tevhid/vahdet’ mihver kavramlar olarak görünmekte olup onun sosyal hayata ilişkin tavrı ve sözleri de vahdet düşüncesiyle şekillenmiştir.

Dr. Tolga Keskin
ABAD Blog'la paylaştı.
09.06.2022

 

  1. Giriş

 

Yûnus Emre, 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu’da yaşamış, tevhid hakikatini Türkçe ilahileri ile ifade etmiş bir Hak aşığı olarak tasavvuf tarifinde müstesna bir yere sahiptir. Yûnus hakkında yapılan mevcut çalışmalarda tevhid/vahdet, Hakk, hakikat, aşk, fakr gibi ana temalar öne çıkmış ve ister istemez toplumun bir kesiminde kendisinin dünyadan, sosyal hayattan ve akılcılıktan uzak, batınî meşrepli bir sûfî olduğuna dair yanlış bir algı oluşmuştur. Hâlbuki Yûnus şiirlerinde iktisadî ve sosyal hayatın düzenine ilişkin pek çok hususa zâhir-bâtın dengesi ve bütünlüğü içinde yer vermektedir.

 

Tevhid ehli hiçbir zaman din ile dünyayı ayırmamış, akıl ile gönlü birlemiş, taliplere maddeden mânâya, zâhirden bâtına ulaşmanın yollarını göstermiştir. Yûnus Emre’nin hâlinde ‘aşk’, düşüncesinde ‘tevhid/vahdet’ mihver kavramlar olarak görünmekte olup onun sosyal hayata ilişkin tavrı ve sözleri de vahdet düşüncesiyle şekillenmiştir. “Vahdet kuşatıcı ve temiz (saf) özellikleriyle denize, ummâna ve deryâya benzetilir. Kesret vahdet deryâsı karşısında bir katre, yağmur damlası veya ırmak gibidir. Katre veya ırmağın aslı deryâdandır.”[2] Yûnus bu deryâya bir kere daldıktan sonra bir daha hiçbir şeyi ondan ayrı düşünememiştir:

 

“Yûnus bu deryâya gark oldı gitdi

Girü gelmeklige ‘aklı dirilmez”[3]

 

“Bir beyitte vahdet ‘elif’ harfiyle remzedilmekte, eliften başka harfler kesreti ifade etmektedir. Elif diyen ‘ba’ demez, ikinci harfi söylemez, ikiliğe düşmez”[4]

 

“Dört kitâbun ma’nîsi tamâmdur bir elifde

Bâ didürmen siz bana bâ diyicek azaram”[5]

 

Yûnus ‘Aslım Hak’tır şek değil’ diyerek bizi varlığın özüyle tanıştırmış, ‘Hak’tan başka bir nesnenin olmadığını’ söyleyerek bizi ikilik med-cezrinden kurtarmış, nereye dönersek Onun vechini göreceğimizi, parmağımızın değdiği havanın, aldığımız nefesin, hülasa varlığı bir deryâ gibi saranın ‘O’ olduğunu, ‘Hak doludur iki cihân!’ diyerek görünen ve görünmeyen her şeyin Onun eseri olduğunu öğretmiştir.[6]

 

Yûnus Emre’nin net olarak tespit edilemeyen tarihsel hayatında iktisadî alana ilişkin pek veri bulunmamakla birlikte ilahîlerinde iktisadî ve sosyal nitelikli kavramlara sık sık rastlanmaktadır. Yûnus’un yaşadığı yüzyıl, Ahîlerin Anadolu’da canlı bir müessese halinde yaşadıkları bir devirdir. Yûnus’un da ilişkili olduğu, gücünü tasavvuftan alan Ahîlik bu dönemde bölgenin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında çok önemli rol oynamıştır. Çoğunlukla şeyhler ve dervişlerle birlikte hareket eden Ahîler uygun topraklara yerleşip orayı mamur hale getirirlerken, sadece maddi bir gaye gütmemişler, yeni bir medeniyet, hayat görüşü ve insanlık anlayışının da öncülüğünü yapmışlardır. Yere vurdukları kazma, diktikleri ağaç, bağ ve gül fidanı veya sürdükleri tarla, onlar için derinden inanmış oldukları bir hayat felsefesinin maddi sembolü, şartı veya delili olmuş, alt-yapı ile üst-yapı, madde ile ruh birbirini tamamlamıştır.[7]

 

Yûnus Anadolu Selçuklu Devleti sonrası Beylikler döneminde, Moğol istilasından muzdarip olunan bir dönemde, Anadolu’da Şeyh Edebali’nin vizyonuna uyan Osmanoğulları’nın yeni bir diriliş ile devlet teşkil etmeye başladıkları bir dönemde Abdallar, Gaziler, Bacılar ve Ahîler’in yanında olmuştur. Karadeniz ve Tebriz kervan yolunu başkent Konya’ya bağlayan yol Tabduk Emre/Yûnus Emre dergâhı tarafından korunmuş, yol güvenliğinin sağlandığı bu bölgelerde insanlar tarım ve hayvancılık yapıp bağ bahçe kurmuşlardır.[8]

 

Yûnus Emre’nin sanatının estetik tarafı ile aksiyoncu derviş tarafı, bir kılıcın iki yüzü gibi, birbirinden ayrılmaz bir bütün olup, iman adamlarının sanatlarından tecrit edilerek mütalaa edilmesi gövdenin baştan ayrılması gibidir.[9]

 

“Zaviyelerde yetişen bu gönül ve fütuhat erlerini kilisedeki papazlarla ve manastırlardaki insan yüzüne bakmayan ruhbanlarla karıştırmayınız. Bir elde gül, diğer elde kılıçla gezen merd-i meydandır onların her biri. İlim, irfan, tevazu, şecaat, cömertlik, diğerkâmlık… Hülasa ne ararsanız vardır onlarda.”[10]

 

Yûnus Emre bir yandan Türkçe ilahileriyle eşyanın hakikatini, karıncaya ulu nazarla ve yetmiş iki millete bir gözle bakmak gerektiğini, dağıyla taşıyla varlığın bir bütün olduğunu, sevmeyi ve sevilmeyi öğretirken[11], diğer yandan da toplumun dertleriyle hemhal olmuş, yaşadığı dönemdeki zulümleri, siyasi ve iktisadî çözülmeyi, halkın yoksullaşmasını, din anlayışındaki bozulmayı dile getirmiş, uyarı ve nasihatleriyle doğru yolu göstermiştir.[12]

 

“Müsülmânlar zamâne yatlu oldı

Helâl yinmez harâm kıymetlü oldı

Okınan Kur’ân’a kulak tutulmaz

Şeytânlar semirdi kuvvetlü oldı

 

Harâm ile hamîr tutdı cihânı

Fesâd işler iden hürmetlü oldı”[13]

 

İnsanların ahlâkındaki bozulmayı, dönemindeki bazı yöneticilerin halktan koparak kendi ihtiyaçlarını ve rahatlarını düşündüklerini, yoksulun malına göz dikmenin ve helal-haram bilmeden çalışıp kazanmanın sonunun zarar olacağını şöyle ifade etmiştir:

 

“Dânişmend okur dutmaz dervîş yolın gözetmez

Bu halk ögüt işitmez ne sarp zamân olısar

 

Gitdi begler mürveti binmişler birer atı

Yidügi yohsul eti içdügi kan olısar

Aceb mahlûk irişdi göz yumuban dürişdi

Helâl harâm karışdı assı-ziyân olısar”[14]

 

Bir başka beyitte ise genciyle yaşlısıyla insanlardaki ahlâki bozulmayı ve sadece kendi menfaatleri için nefislerine uyarak yoldan çıkan ve rahmetten uzaklaşan beyleri şöyle anlatmaktadır:

 

“Oglanlar ögüt almaz yigitler tevbe kılmaz

Kocalar tâ‘at kılmaz sarp rûzigâr olmışdur

 

Begler azdı yolından bilmez yoksul hâlinden

Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmışdur”[15]

 

Çözülme aşamasındaki bir toplumun ahlâk ve zihniyet dünyasına, topluma yeniden dinamizm verecek, onlara yepyeni bir ruh aşılayacak olan kişiler, Yûnus gibi halkın derdiyle dertlenen, bu problemlerin kaynağını keşfeden ve halka değer aşılayan insanlardır. Eğer toplum böyle bir çözülme devresinde kendi iç dinamizmini, yeni bir oluşumun çekirdeğini keşfedecek, kendisine yeni bir hayatiyet kazandıracak insanlardan mahrum kalırsa, bu süreç, o toplumun yok oluşuna kadar gidecektir.[16] Yûnus da içinde bulunduğu kargaşa ortamında sadece halkın moral bulmak, teselli olmak için sığındığı bir liman olmakla kalmamış, döneminin irfan ve aşk kaynağı olarak varlığın hakikatini anlatmış, toplumu yeni bir çağa hazırlamıştır.

 

“Yûnus’un tabiat kanunları gibi sağlam ve evrensel mısraları vardır. Onlara bakarak bir insan, bir ülke, bütün bir insanlık kendilerini sıkan, usandıran, boğan daracık yaşantılarından kurtularak huzura, mutluluğa, güzelliğe ulaşabilir, çünkü her çağda insanların uzlaşmaya, paylaşmaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaçları vardır.”[17]

 

 

Bu çalışma, bir beşer olarak Yûnus Emre’nin hayatının ve şiirlerinin tarihî ya da edebî değeri üzerine değil, Hak aşkıyla yanmış ve hakikate ermiş bir velinin günümüz insanının da istifade edebileceği, zaman ve mekân ile kayıtlı olmayan nasihatlerini, iktisat felsefesi açısından da değerlendirmeye değer bazı sözlerini incelemektedir.

 

Bilindiği üzere, tasavvufta konular çok katmanlı olarak ele alınmaktadır. Bunlardan en temeli, toplum düzeni için herkesin uymak zorunda olduğu şeriat katmanıdır. Hukuk ya da fıkıh olarak da isimlendirilebilecek olan bu katmanda olaylara toplum nizamı, zâhirî hakların tahakkuku ve sosyal adaletin gözetilmesi açısından bakılır. Bir sonraki aşama bireyin toplumsal mecburiyetlerin ötesinde ferdî kapasite, hassasiyet ve tercihlerini ortaya koyduğu, nafile ibadet ve gönüllü hizmetlerde bulunduğu tarikat/ahlâk katmanıdır. Üçüncü aşama, kesbî ve vehbî yollarla belirli bir mânevî olgunluğa erişen kişide olaylarla ilgili derin bir nazar, idrak ve kavrayışın ortaya çıktığı, ince bir tefekkür ile perde arkasının sezilmeye ve Hakk’ın tecellilerinin eşyada görünmeye başlandığı marifet/irfan katmanıdır. Dördüncü katman ise bir hâl olarak yaşanan ve üzerinde konuşulması ve yazılması pek mümkün olmayan hakikat katmanı olarak ifade edilmekte olup burada varlıktaki birliğin ‘Hakke’l-yakîn’ olarak yaşandığından bahsedilmektedir.

 

Mevcut İslam iktisadı literatüründe ve tasavvuf ile iktisat arasındaki ilişkilendirmelerde konunun yoğunluklu olarak şeriat ve tarikat katmanlarında ele alındığı görülmektedir. Bu çalışmada ise Yûnus Emre Divanı’ndaki bazı kelimeler/kavramlar özelinde tasavvufun iktisadî alan üzerindeki ahlâki ve irfanî yansıması üzerinde durulmaktadır. Bunu yaparken gözden kaçırılmaması gereken en önemli hususlardan biri de vahdet düşüncesini merkeze alan Yûnus’un irfanının kaynağıdır. Yûnus’un şiirleri bir yönüyle dil ve edebiyat açısından çok değerli olmakla birlikte, bu çalışmada ele alınan yönü açısından alıntılanan her bir dize iktisat ve ahlak felsefesi açısından birer kaynak niteliğindeki ‘ilahîler’ ve ‘nutk-ı şerif’ler olarak okunmalıdır. Bu çerçevede, Yûnus’un söyleyişlerinin aklî bir gayretin değil, Allah (cc)’tan gelen bir ilham ve Resulullah (sav)’tan beslenen bir cevherin ürünleri olduğu unutulmamalıdır.

 

“Peygamberler serveri dîn diregi Muhammed

Gör ne gevherler kodı bu bizüm kânumuza

Miskîn Yûnus bu sözi kendözinden eyitmez

Hak Çalap viribidi sebagın dilümüze”[18]

 

 

 

  1. Yûnus Emre Divanı’nda İktisadî İrfan ve İktisadî Ahlâk

 

Bu çalışmada, girişte izah edilen çerçeve içinde iktisadî hayatın fıkıh/hukuk düzlemindeki konuları olan iktisadî ibadetler (zekât vs.) ve muamelat (alışveriş vs.) kavram ve/veya uygulamaları değil, tasavvuf literatüründe alışık olunduğu üzere, ibadet ve muamelâtın temelindeki/özündeki mânâ ve irfan dünyası ve bunları çevrelemesi gereken ahlâk ve hâle ilişkin kavramlar ve içerikler incelenmektedir. Bu çerçevede ele alınan içerik iki grup altında ele alınmaktadır:

 

Birinci grupta iktisadî hayatın ve tefekkürün temelini oluşturan dünya ve varlık algısı, insan, insanın ihtiyaçları, rızık ve mülkiyet gibi kavramlar etrafındaki içerikler yer almaktadır. Bu kavramlar üzerinden yapılan sorgulamalar iktisat felsefesinin de alanına girmekte olup bu çalışma kapsamında bunun yerine ‘iktisadî irfan’ kavramı kullanılmaktadır. İkinci grup ise iktisadî ahlâk olarak nitelenebilecek helal lokma, çalışma/üretme/kazanma, doğruluk, cömertlik ve hizmet gibi kavramlar ile iktisadî meseleler karşısında alınan tavır olarak zühd, tevekkül, kanaat ve fakr gibi hâle ilişkin kavramlar etrafındaki içeriklerdir.

 

 

  1. İktisadi irfana ilişkin içerik

 

İktisat felsefesinin temelinde varlık algısı bulunmaktadır. Diğer tüm konular bunun üzerine bina edilmiştir. Yûnus da şiirlerinde dikkatleri hep bu temele çekmektedir. İktisadın konusu varlığın idaresi olmakla birlikte varlığın ve yokluğun nasıl anlaşılması gerektiği kritik bir öneme sahiptir. Vahdet anlayışının esas olduğu, Hakk’ın hakiki varlığının yanında kendine ayrı bir cüz’i varlık atfetmenin dahi yanlış olduğu bir düşüncede mülkiyet tartışması da baştan halledilmiştir:

 

“Şükür anun birligine yog iken uş var eyledi

Çünki asıldan biz yoguz mülk ü hânumân neyimiş

 

Çalap viribidi bizi var dünyeyi görün diyü

Bu dünye hod bâkî degül mülke Süleymân neyimiş”[19]

 

“İy Yûnus sen ‘âşıkısan îmân biligin berk kuşan

Varlıgun degşür yokluga cümle eksüklük sendedür”[20]

 

“Bu tevhîd tonını geyen varlıgını yoga sayan

İş bu yola kâyım turan mutlak bilün ol er durur”[21]

 

Şu dizelerinde ise hakiki varlık sahibi olan Allah’ın varlığından nasiplenerek nurlanmanın yolunun aşk ve yokluk olduğunu, diğer her şeyden geçebilmek gerektiğini şöyle anlatır:

 

 

“Allah benüm didügine virmişdür ‘ışk varlıgını

Kime bir zerre ‘ışk vire Çalap varlıgı andadur” [22]

 

“Sen Hakk’a ‘âşıkısan Hak sana kapu açar

Ko seni begenmegi varlıgun evini yık” [23]

 

“‘Işkdur Hakk’un varlıgı yir ü gök ma‘mûrlıgı

‘Işk bizi pertev itdi her biri birimüzden” [24]

 

“Terk eyle kıyl u kâli dosta virgil mecâli

Yoklıkdadur visâli kamudan güzer gerek…

Dünyâ âhret ahvâli zen ü ferzend vebâli

Dilersen dost visâli varlıkdan hazer gerek” [25]

 

“Yûnus senün gönlün evi Hak varlıgı toptoludur

Uş geldüm ki ‘âşıklara varlıkdan ihsân eyleyem”[26]

 

Yûnus’un şiirlerinde iktisat felsefesine ilişkin öne çıkan diğer içerikler, kâinatın yaratılışı ve düzeni ile ilgili temel ilkelere yapılan atıflardır. Zira iktisat geniş manası ile varlığın maksatlı, ölçülü/dengeli, adaletli ve hikmetli yaratıldığını ve yaratılmakta/idare edilmekte olduğunu da ifade etmektedir. Tüm ilkelerin merkezinde ise tevhid yani varlıktaki birlik ve bütünlük ilkesi bulunmaktadır.

 

Varlıktaki birlik idrak edildiğinde kişinin kendi menfaatini, kârını ve zararını münferit olarak düşünmesi mümkün olmayacak, daha doğrusu bunlardan bahsetmeye bile gerek kalmayacaktır. Zira varlığın tek ve gerçek sahibi ‘el-Baki’ ve ‘el-Varis’ olan Allah (cc)’tır. İnsanlar zahirî ve dünyevî mülk üzerinde emanetçiden başkası değillerdir. Bu emanet ise bir nimetten ziyade mülkün mutlak sahibine karşı sorumlulukları ve hesabı olan ağır bir yüktür. Cânını ve vârını sahibine teslim eden için bir sıkıntı bulunmamaktadır.

 

“Virdi birlikden şarâb kılduk dükkânı harâb

Cümlesini terk itdük assı-ziyânumuzı

Ne assı var ne ziyân gelsün cânuna kıyan

Cümlesinden geçüben bulduk Sultânumuzı

 

Birlikdedür varumuz biz bir olduk kamumuz

İkilik söylemege komaz lisânumuzı”[27]

 

 

“Yûnus’a göre eşyânın aslı Hak’tır. Zâhirdeki çokluk, bâtında tektir… Mahlûkât yaratılmadan evvel vahdet yurdunda, nûr dağında, ilâhi zât ile tek-vücûttur. Burada seyrederken ‘birlik’ten zuhur etmiş, imkân âlemine inmiştir. O imkân âleminden tekrar vahdete dönecektir… Çoklukta birlik gizlidir… Kesret, vahdetin aynasıdır. Bakmasını bilen kişi aynada bir tek yüz (cemâl, vechullah) müşâhede eder”[28]

 

“Asılda ‘âşık u ma‘şûk u ‘ışk bir

Bu birden gerçi kim yüz bin görindi

 

Eger âyîne bin olsa bakan bir

Gören bir görinen bin bin görindi”[29]

 

Yûnus’a göre yaratılmış her varlık yerinde ve olduğu gibi güzeldir. Bu hususta rivayet edilen bir menkıbe anlamlıdır. Yûnus odun keserken yanına padişah gelir ve kendisine biraz altın vererek onun ‘iyi bir hizmetkâr’ olduğunu söyler. Yûnus “Bu dünyada Allah’ın öyle kulları vardır ki dağlara, taşlara altın ol deseler altın olur” der ve o anda taşlar ve ağaçlar altına dönüşür. Yûnus “Padişahım, bunlar dünyadır, neye yarar? Yine taşın taş, ağacın ağaç olması hoştur” deyince altına dönüşen taşlar ve ağaçlar evvelki hallerine dönerler.[30]

 

Bir başka ilke ise varlığın mutlak olarak Allah (cc)’ın idaresinde olması hususudur. İnsan her ne kadar iyiden, doğrudan, güzelden yana bir tercih kullansa ve gayret içinde olsa da tüm işlerde mutlak karar sahibi ve fail Allah (cc)’tır. Bu iktisadî hayat için de geçerlidir. Yûnus, Allah’ın mülkünde dilediği gibi tasarruf ettiğini, zenginlik/yoksulluğun da bu çerçevede anlaşılması gerektiğini şöyle anlatır:

 

“Kimi baydur kimi yoksul dime kim

Eger baydur eger yoksul ol eyler

Kimine bir ‘abâ virmez kim giye

Kiminün atına atlâs çûl eyler”[31]

 

Yûnus dünyevi ve iktisadî varlık karşısındaki tutumunu ve ihtiyacı olan şeyi ise şöyle özetlemektedir:

 

“Ne varlıga sevinürem, ne yokluga yerinürem,

‘Işkunıla avınuram, bana seni gerek seni”[32]

 

“İki cihân varlıgı ger benüm olurısa

Sensüz bana gerekmez iş senünledür tamâm”[33]

 

İslam’da esas olan fakir veya zengin olmak değil; paraya, mala, mülke ve diğer dünyevî metalara karşı haris olmamak, onlara gönül bağlamamaktır.[34]. Yûnus paraya ve mala tamah edenlerin sonlarını şöyle anlatır:

 

“Şunlar ki çokdur mâlları gör nice oldı hâlleri

Sonucı bir gönlek geymiş, anun da yokdur yeñleri

Kanı mülke benüm diyen köşk ü sarây begenmeyen

Şimdi bir evde yaturlar taşlar olmış üstünleri”[35]

 

Sûfî için iktisat kendi ihtiyaçlarının karşılanmasından ibaret değildir. Sûfî varlığı bir bütün olarak gördüğünden diğer insanların maddi-manevi ihtiyaçlarını da düşünmektedir.

Sûfîlik yolunda en büyük ihtiyacın ilahî aşk olduğunu, buna erişildiğinde diğer ihtiyaçların geri planda kalacağını ve bunlarda gözü olmadığını Yûnus şöyle anlatır:

 

“Gelicek ‘ışk cümle eksikler biter

Ko ki bitmez kalsun n’olısar…
Bu dünyanun mansıblarını ‘izzetin,

Yûnus kodu alan alsın n’olısar”[36]

 

İnsan maddi ve manevi ihtiyaçlarını ‘rızık’ da denilen nimetlerle karşılamaktadır. Diğer yandan insanın varlığını oluşturan dört unsur (ateş, su, toprak ve hava) da rızıktan ayrı düşünülemez. Bu unsurlar insanda belirli bir düzen içerisinde bir araya geldiği gibi zamanı gelince hepsi aslına dönecektir. “Kâinat insanın rızkı olup insan rızıklarının toplamıdır ve bu rızık üzerine var olmuştur. Rızkın insana, insanlık makamına ulaşıncaya ve insanda kemal bulup adem-i mana oluncaya kadar geçireceği evre ise ömürdür.”[37] Yûnus da buna değinerek rızık için kaygılanmamak gerektiğini ifade etmektedir:

 

“Bu vücûdun ser-mayesi od u su toprag u yildür

Her biri aslına gider gafil olmak nendür senün

Dün ü gün kaygular yirsin n’ideyin yohsulın dirsin

Ol cömerddür rızkun virür kaygu yimek nendür senün”[38]

 

“Rızık içün gussa yime kimse rızkın kimse yimez

Rızık içün gussa yime pâdişâh eksük eylemez”[39]

 

Burada önemli olan bir husus da, rızkın maddî ve manevî olarak ikiye ayrılması ve tasavvuf yolunda ihtiyaç olanın manevi rızık (nefes, himmet, aşk, irfan vb.) olduğudur. Bu rızkın ve bununla elde edilecek hazinenin değeri maddiyatla ölçülemeyecek kadar büyüktür ve faydası sonsuzdur. Yûnus bunu nutuklarında da sık sık dile getirir:

 

“Cânlar cânını buldum bu cânum yagmâ olsun

Assı ziyândan geçdüm dükkânum yagmâ olsun

Yûnus ne hoş dimişsin bal u şeker yimişsin

Ballar balını buldum kovanum yagmâ olsun”[40]

 

 

  1. İktisadi ahlâk ve hâle ilişkin içerik

 

Yûnus ‘Dîvân-ı İlâhiyât’ında iktisadî ahlâk kapsamında ele alınabilecek pek çok kavram ve ifade kullanmakta olup bu çalışma içerisinde bunlardan sadece bir kısmına temas edilecektir.

 

Yûnus, dünya hayatının geçici olduğunu unutarak, sonu viran olmak olan dünyevî imarla gereğinden fazla uğraşmanın akıllıca bir iş olmadığını, bunun yerine helalinden çalışıp, kazanıp paylaşarak gönül imar etmenin önemli olduğunu en özlü şekilde ifade etmiştir:

 

“Uslu degül delüdür yüce sarâylar yapan

‘Âkıbet vîrân olur cümlenün ‘imâreti

Düriş kazan yi yidür, bir gönül ele getür,

Yüz Kâ’be’den yigrekdür bir gönül ziyâreti”[41]

Dünyaya takılıp kalmamak gerektiğini, buradan güzellikle geçip gitmenin yolunun kazandıklarını cömertçe paylaşmaktan geçtiğini bir başka şiirinde şöyle ifade etmektedir:

 

“Geçüp gitmek dilerisen yâ düşmeyeyin dirisen

Şol kazandugun mâlunı Tanrı’yıçün virmek gerek

 

Kazandugunı virüben yoksulları hoş görüben

Hak hazretine varuban oddan o kurtulmak gerek”[42]

 

“Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan”[43]

 

Dünya ile fazla meşgul olmanın ise has kullara yakışmayacağını söylemektedir:

 

“Dünyâ harâmdur hâslara lâkin helâldür hamlara

Bu dünyâyı dost tutmazuz ol dünyâ murdârdur bize”[44]

 

Zira dünya bâki olmayıp, gelip geçici bir konaklama yeridir, ona bağlanmak anlamsızdır. Yûnus dünyadan bahsederken ‘mülk, harab, zindan, tuzak, yalan/hayal, dâvâ, belâ, köprü, mihnet yeri’ gibi isim, mecaz, teşbih ve tavsifler kullanmaktadır.[45]

 

“Bu dünyeye gelen kişi âhir yine gitse gerek

Müsâfirdür vatanına birgün sefer itse gerek”[46]

 

“‘Âriflere bu dünyâ hayâl ü düş gibidür

Kendüyi sana viren hayâl ü düşden geçer”[47]

 

Dünyanın fânî yönünün terk edilmesi ve geçici güzelliklere aldanmamak gerektiğini, mânâ yolunda dünyanın bir engel olduğunu da şöyle anlatır:

 

“Dünyâyı bırak elden dünyâ hicâb bu yolda

Biz velîden nebîden eyle işitdük haber

 

Yâ sevgil dünyâ dutgıl yâ gelgil yol iletgil

İki da‘vî bir ma‘nî bu yolda sıgmaz dirler

 

Geç mahlûk tâ’atından göz ırma dost katından

Aldanma fânî nakşa fânî nakşı n’iderler”[48]

 

Elbette Yûnus’un burada kastettiği dünya, insanın varolduğu çevre ve Hakk’ın tezahürleri mânâsındaki dünya değil, insanı Allah (cc)’tan uzaklaştıran dünya sevgisi, hırs ve dünyevileşmedir.

 

“Dünyânun mahabbeti agulu aşa benzer

Âhirin sanan kişi agulu aşdan geçer”[49]

 

Bu alanda diğer bir önemli kavram da ‘terk’ olarak tespit edilmektedir. Fakr’a ulaşmanın yolu ‘terk’ten geçmektedir. Pek çok mertebesi bulunan ‘terk’ Yûnus Divanı’nda ‘mal terki, dünya terki, can terki, vücut terki, benlik terki’ gibi ifadelerle detaylandırılmıştır. İbadetlerin başı dünya terki olup dünya ve ukbâ terkinin asıl gayesi muradların terk edilmesidir. İki cihan terki kalbin, maddi ve manevi arzularından arınmasıdır. Bu makamları yaşarken çoğu zaman insanların içinde olan dervişin terki toplumdan ve tabiattan el çekmek değil, zahirde halk hakikatte Hak ile olmaktır.” [50]

 

“N’ider ‘âşık hânumânı sensüz cihânı yâ cânı

İki cihân fidâ sana kimsene gümân dutmaya”[51]

 

Çalışma ve kazanmanın geniş anlamları düşünüldüğünde ‘El-kâsibu habibullah’ (Allah çalışıp kazananları sever) deyimi daha anlamlı hale gelmektedir. Aksi takdirde bu deyim Kalvinist bir çalışma prensibini çağrıştırmakta ve yanlış yorumlanabilmektedir.[52] Rızkın maddi ve manevi olabildiği düşünüldüğünde bu deyimin iki anlamı ortaya çıkmaktadır. Birincisi, ‘Allah rızkını helalinden kazanmak için çalışanı sever’. İkinci anlamı ise, ‘Allah varoluş maksadını anlamak, Hakk’ı bilmek ve tahakkuk ettirmek için gayret edeni, tezekkür ve tefekkürle çalışıp, aşk ile irfan ve kemal kesbedeni sever.’ Şüphesiz bu iki anlam ve yaklaşım birbirini tamamlar niteliktedir.

 

Meşru bir iktisadî hayatın ve maneviyatın temeli helal lokma olup Yûnus haramdan kaçınmayı ve helalin dahi hesabının olduğunu hatırlatmakta ve kendini sorguya çekmektedir:

 

“Çekgil harâmdan elün kesgil gaybetden dilün”[53]

 

“Helâline ola hisâb / Harâmına ola ‘azâb

‘İsyânıla yüzüm kara / Ben n’ideyin n’eyleyeyin”[54]

 

Namaz kılmayan kişinin, alırken satarken Hakla olmayan kişinin kazandığının haram olduğunu ve bundan fayda görülemeyeceğini, bereket hasıl olmayacağını da şöyle ifade eder:

 

“Namâz kılmaz kişinün kazandugı hep harâm

Bin kızılı varısa birisi gelmez işe”[55]

 

Günümüz iktisadî ve manevi hayatı için de çok önemli olan, helal lokma ahlâkının sınanmadan ortaya çıkamayacağını ifade eden bir uyarıyı da en özlü şekilde yapmaktadır:

 

“Ben dervîşem diyenler harâmı yimeyenler

Harâmun yinmedügi ele girinceyimiş”[56]

 

İnsanın çalışmasının gerekçesi helal yoldan geçim sağlamak ve paylaşmak, hizmet ederek gönül yapmaktır. Bunun dışında dünya hırsı ve mal biriktirme amacıyla çalışmanın neticesinde elde edilecek zenginliğin bir kıymetinin olmadığını, insan için ancak bir yük, zorluk ve gönül darlığı sebebi olduğu ve ölümü unutturduğunu ifade ederek bu dünyanın mülkün sultanı Süleyman (as)’a da kalmadığını Yûnus şöyle hatırlatmaktadır:

 

“Girü durur yoklukdan kamularun baylıgı

Bunca varlık var iken gitmez gönül tarlıgı

 

Batmış dünyâ mâlına bakmaz ölüm hâline

İrmiş Kârûn mâlına zihî iş düşvârlıgı

 

Bu dünyâ kime kaldı kimi ber-hûrdâr kıldı

Süleymân’a kalmadı anun ber-hûrdârlıgı”[57]

 

 

Çalışıp kazanma hususunda bir diğer hassasiyet kendi el emeği ile geçinmektir. Sûfîlerin kimseye el açmadan, helalinden geçim tutabilmek amacıyla kendi el emekleri ile çalışıp kazandıkları bilinmektedir. Bu şekilde helal elde edilen kazancı da tamamen nefisleri için harcamak değil başkaları ile paylaşmak esastır. Bu davranış manevi yükseliş için de bir araçtır. Sûfînin malı, mülkü, bedeni, ilmi-irfanı, kısacası tüm varlığı Hakk yolunda harcanmalıdır, zira bunların hiçbiri zaten kendisine ait değil, Hakk’ın varlığının insan algısındaki bir tezahüründen ibarettir. Yûnus bunu da şöyle ifade eder:

 

Süleymân zenbîl ördi kendü emegin yirdi

Anunıla buldılar bunlar peygamberligi

 

Gel imdi miskîn Yûnus varun Hakk’a harc eyle

Gördün elünde kalmaz bu dünyânun varlıgı”[58]

 

El emeği ile geçim tutan kişinin çok kazanma hırsına kapılmaması, tevekkül ve kanaat ehli olması gerektiğini, tarikata girenin gönlünden mal sevgisini tamamen çıkararak yola başını koyması gerektiğini de şöyle ifade etmiştir:

 

“Tevekkül işi ola kanâ‘at aşı ola

‘İnâyet başı ola nûr-ı rahmet içinde

Her kim tarîka gire gerek mâl terkin ura

Yola togrı cân vire bu tarîkat içinde”[59]

 

Ölünce biriktirdiği malından ayrılacak olan mal sahiplerine de şöyle uyarıda bulunmaktadır:

“Eydürler fülân öldi mülkile mâlı kaldı

Ol mâlun irkildigi ıssı ölinceyimiş”[60]

 

Çok önemli bir beytinde de ilim ve amelin, zühd ve taatin ancak aşkla birlikte olması halinde insana helal, faydalı ve amacına uygun olacağını şöyle ifade etmektedir:

 

“Miskîn Yûnus zehr-i kâtil ‘ışk elinden tiryâk olur

‘İlm ü ‘amel zühd ü tâ’at pes ‘ışksuz helâl olmaya”[61]

 

İktisadi yoksulluk ile karıştırılan ‘fakr’ halinin gerçek zenginlik olduğunu ve üstünlüğünü de şöyle ifade etmektedir:

 

“Sen fakîhsün ben fakîr sana tanumuz yokdur

İhlâsıla gelürsen bizden nesne ütersin”[62]

 

İktisadi alana ilişkin kavramlar arasında merkezi bir yerde duran önemli bir kavram ‘hizmet’tir. İnsanın halis bir niyetle çalışması, kendisi ve yakınları için helal rızık kazanması ve paylaşması hizmet olduğu gibi, yaptığı her iş niyetine ve gayretine göre bir ibadet ve hizmettir. Zira varlık bir bütündür ve insan yaptığı her iş ile ve hatta düşünceleri ile tüm varlık ile zâhirde net görünmese de etkileşim halindedir. Varlığın mihveri insan-ı kâmil olup ona hizmet âleme/varlığa hizmettir. Varlığa aşkla/benliksiz hizmet maksada ulaştıran bir vasıtadır.

 

“İrmek dilersen maksûda çok hizmet eyle her işde

Sen senligünden usan nûr-ı dîdâr olan gelsün berü”[63]

 

“Şeyh-i kâmil hizmetinden fârig olma iy Yûnus

Kulluk itmek pîrine erkânıdur âşıklarun”[64]

 

“Eger güher isterisen hıdmet eyle ‘âriflere

Câhil bin söz söylerise ma’nîde miskâl olmaya”[65]

 

Bu yolda niyet ve gayret esas olmakla birlikte makbul bir hizmet aynı zamanda layık olunması gereken büyük bir nasip işidir.

 

“Yûnus gerçek ‘âşıkısam

Hak yolına sâdıkısam

Hıdmetlere lâyıkısam

Senden yüzüm döndürmezem”[66]

 

Yûnus’un işaret ettiği bu hususlar sufilerin genelinde farklı üsluplarla ele alınmakta olup tasavvufun sosyal hayattan uzak kaldığına ve insanı tembel kıldığına ilişkin tenkitlerin çoğunun haksız olduğunu göstermektedir.

 

“Tekkelerdeki hayat pasif bir hayat değildir. Burada tevhîd ve adalet bilinciyle donanmış kâmil dervişler topluma da pişdar oluyorlardı… Bu mekanlar sadece şiirden, musikiden, ince sanatlardan anlayan, yahut gece gündüz ellerinde doksan dokuzluk tesbih hay u huyla vakit geçiren insanlar topluluğu sanılmamalıdır… Derviş mürşidinin ağzından duyar ve bilir ki ‘hizmet Hakk’adır! Öyleyse alemde en iyisini yapmalıdır… Niye, Allah için iş yapıyor, Allah’ın işini yapıyor da ondan… Dergâh dediğimiz yerler hâzâ insan yetiştiren müesseselerdir.”[67]

 

Bu bölümün sonunda değinilmesi gereken bir diğer konu da Yûnus’un kullandığı mecaz ve metaforlardır. Yûnus’un şiirlerinde, doğrudan iktisadî hayata ilişkin bir mânâ içermeyen, ancak iktisadî kavramların çağrışımları üzerinden aşkın kıymeti, yokluğun gerçek hazine oluşu, Hakk ile alışverişte cânın sermaye oluşu gibi irfanî konulara temas edilmektedir.

 

“Işk bâzirgânı ser-mâye cânı”[68]

 

Yûnus bu mânâları ifade ederken şiirlerinde pazar, ticaret, dükkân, sermaye, hazine, kervan gibi kelimeleri kullanmaktadır. Bunlar Dîvân’da ayrı bir çalışmanın konusu olabilecek kadar yoğun olarak yer almaktadır. Özetle, Yûnus halk dilinde çok kullanılan ve anlaşılması kolay olan bazı iktisadî nitelikli kelimeleri bir mânâ dili kurmakta da kullanmıştır. Konunun bu veçhesi iktisattan ziyade tasavvufî dil ve edebiyata ilişkin olduğundan bu çalışmada detayına girilmemiştir.

 

“‘Işk bâzârıdur bu cânlar satılur

Sataram cânumı hîç kimse almaz”[69]

  1. Sonuç

 

Yûnus Emre Türk tasavvuf tarihi ve edebiyatına çok önemli katkıları olmuş, fütüvvet ehli bir sûfî ve Hak aşığı olarak toplumsal hayattan geri durmamış, dönemindeki sorunlarla ilgilenmiş, nasihat etmiş, insanların dertlerini paylaşmış ve şiirlerinde bu hususları dile getirmiştir. Onun yüklediği mânâlar ile canlanan kelimeler/sözler yüzyıllardır Hak yolcularına ışık tutmakta ve her dem yeniden doğmaktadır.

Günümüzde Yûnus Emre’nin iktisadî hayatın içinde en kolay şekilde görülebileceği yer ‘iki yüz Türk Lirası’ değerindeki banknotlardır. Bu durum bir mâneviyât büyüğünün maddi/dünyevi işlere karıştırılması yönüyle bazılarınca tenkit edilmiş olsa da, burada alınması gereken mesaj parada dahi Hakk’ı görebilmek ve onu Hak yolunda kullanmak olmalıdır. Sûfîlere göre gerçek tehlike paranın cebe değil gönle girmiş olmasıdır. Terk edilmesi gereken ise dünya değil dünyalık sevgisi ve hırslardır. Yûnus da diğer sûfîler gibi maddeden kaçmamış, ancak dünyevileşmeye karşı uyarmıştır. Madde-mânâ bütünlüğünü göstermeye ve maddenin yönünü mânâya çevirmeye çalışmıştır.

 

Yûnus’un sözleri iktisadî ahlâkın ve iktisadî irfanın önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilip her çağın insanının istifade edebileceği bir niteliğe sahiptir. Yûnus’un iktisadî alana ilişkin kullandığı kavramlar birlikte değerlendirildiğinde, onun tüm konuları vahdet düşüncesi etrafında topladığı görülmektedir. Yûnus’un vahdet eksenli düşüncesinde varlık bir bütün olarak ele alınmakta olup, bunu idrak etmede ve Hakk’a ulaşmada en önemli etken ‘aşk’tır ve bu da ‘fakr’ ile mümkündür. Bu hâle erişebilmek için de mal ve dünya terki yeterli değildir. Terk gönülde olmalıdır. Maddi-manevi muradlardan, benlikten ve candan geçildikçe marifetullah ve muhabbetullah zuhur edecektir. İbadetlerin ve ahlâki davranışların anlamlı, maksada uygun ve faydalı olması da buna bağlıdır. Yûnus’un şiirlerinde mânânın katmanlı olarak yer aldığı, farklı idrak seviyelerine hitap eden bir zenginlik bulunduğu, bazı temel kavram ve ifadelerin bilmeyenlerin diline düşürülmeden, ehlince şerh edilmesi ve yorumlanmasıyla pek çok güncel konuya yönelik uyarılar ve çözümler bulunabileceği de görülmektedir.

 

“Bî-çâre Yûnus’un altûn sözini

Câhile söylemen kızıl pûl eyler”[70]

 

Tüm bu yönleriyle Yûnus Emre ve onun ilahî nitelikli sözleri; siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel hayatta her bir ferdin, bir toplumun, bir milletin ve tüm insanlığın maddi-manevi ihtiyaçlarına cevap verebilecek anahtarlarla dolu bir hazine/mâden olarak günümüz insanı tarafından yeniden keşfedilmeyi ve işlenmeyi beklemektedir. Bu cevherin doğru anlaşılması ve yeni ihtiyaçlar doğrultusunda değerlendirilebilmesi için onu gönülden gönüle tevarüs etmiş çağın Yûnuslarına müracaat edilmelidir.

“Yûnus işbu sözleri Hak varlıgından eydür

İsterisen kânını miskînlerde bulasın”[71]

 

 

Kaynaklar

 

 

ALPTEKİN, Turan. “Üç Yûnus: Yûnus Emre, Aşık Yûnus, Bizim Yûnus”. Yûnus Emre. ed. Ahmet Yaşar Ocak. 143-182. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012.

 

ALTINOK, Baki Yaşa. “Yeni Vesikalara Göre Yûnus Emre’nin Ahi Evran, Hacı Bektaş ve Şeyh Ede Balı İle İlişkisi”. Yûnus Emre Kitabı. ed. Orhan Kemâl Tavukçu. 229-242. Aksaray: T.C.Aksaray Valiliği İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Kültür Yayınları, 2017.

 

ANADOL, Cemal. Gönüller Sultanı Yûnus Emre. İstanbul: Kamer Yayınları, 1993.

 

AYVERDİ, Sâmiha. Âbide Şahsiyetler. İstanbul: Kültür Bakanlığı, 1976.

 

EŞREFOĞLU RÛMÎ. Müzekki’n-Nüfûs. çev. Yaman Arıkan. İstanbul: Saadet Yayınları, 2013.

 

GÖLPINARLI, Abdülbaki. Yûnus Emre-Hayatı ve Bütün Şiirleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006.

 

KAPLAN, Mehmet. “Yûnus’un Gül Bahçesinde”, Bildiriler (Uluslararası Yûnus Emre Semineri, 6-7-8 Eylül). 131-154. İstanbul: Akbank Yayınları, 1971.

 

OSMAN KEMALÎ. Aşk Sızıntıları Şerhi. haz. Mustafa Tatcı. İstanbul: H Yayınları, 2016.

 

TANDOĞAN, Sabri. “Yûnus Emre”, Gönül Sohbetleri I. Ankara, 2003.

 

TATCI, Mustafa. Yûnus Emre Yorumları – İşitin Ey Yarenler. İstanbul: H Yayınları, 2014.

 

TATCI, Mustafa. Aşktan Söyler Bu Dilim. İstanbul: H Yayınları, 2019.

 

TATCI, Mustafa. Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri. İstanbul: H Yayınları, 2021a.

 

TATCI, Mustafa. Yûnus Emre-II: Dîvân-ı İlâhiyât, Risâletü’n-Nushiyye, Âşık Yûnus. İstanbul: H Yayınları, 2021b.

 

YILMAZ,  Faruk. Yûnus Emre ve Tasavvuf Felsefesi. Ankara: Berikan Yayınevi, 2011.

 

YÛNUS EMRE. Yûnus Emre-II: Dîvân-ı İlâhiyât, Risâletü’n-Nushiyye, Âşık Yûnus. thk. Mustafa Tatcı. İstanbul: H Yayınları, 2021.

[1] Yazının ilk yayımlandığı kaynak: Tolga Keskin, “İktisadî İrfan Ve Ahlâk Kaynağı Olarak Yûnus Emre Dîvânı”, ‘Ey Dost…’ Yunus Emre Kitabı, İlahiyat Yayınları, Ankara, 2022, s. 295-311.

[2] Mustafa Tatcı, Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri, (İstanbul: H Yayınları, 2021a), 326.

[3] Yûnus Emre, Yûnus Emre-II: Dîvân-ı İlâhiyât, Risâletü’n-Nushiyye, Âşık Yûnus. thk. Mustafa Tatcı (İstanbul: H Yayınları, 2021b), 130. Not: Çalışma boyunca Yûnus Emre Divanı’ndaki şiirlerden yapılan doğrudan alıntılarda Dr. Mustafa Tatcı’nın 2021 yılı tenkitli metin neşri kullanılmış olup kitabın adı ‘Dîvân’ olarak kısaltılmıştır.

[4] Tatcı, Yûnus Emre-I, 326.

[5] Yûnus Emre, Dîvân, 178.

[6] Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Yorumları – İşitin Ey Yarenler (İstanbul: H Yayınları, 2014), XIX.

[7] Mehmet Kaplan, “Yûnus’un Gül Bahçesinde”, Bildiriler (Uluslararası Yûnus Emre Semineri, 6-7-8 Eylül), (İstanbul: Akbank Yayınları, 1971), 131-154 akt. Cemal Anadol, Gönüller Sultanı Yûnus Emre, (İstanbul: Kamer Yayınları, 1993), 169-170.

[8] Baki Yaşa Altınok, “Yeni Vesikalara Göre Yûnus Emre’nin Ahi Evran, Hacı Bektaş ve Şeyh Ede Balı İle İlişkisi”. Yûnus Emre Kitabı. ed. Orhan Kemâl Tavukçu (Aksaray: T.C. Aksaray Valiliği İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Kültür Yayınları, 2017), 238-239.

[9] Sâmiha Ayverdi, Âbide Şahsiyetler (İstanbul: Kültür Bakanlığı, 1976), 62.

[10] Mustafa Tatcı, Aşktan Söyler Bu Dilim (İstanbul: H Yayınları, 2019), 163.

[11] Tatcı, Aşktan Söyler Bu Dilim, 65.

[12] Faruk Yılmaz, Yûnus Emre ve Tasavvuf Felsefesi (Ankara: Berikan Yayınevi, 2011), 103.

[13] Yûnus Emre, Dîvân, 361-362.

[14] Yûnus Emre, Dîvân, 90.

[15] Yûnus Emre, Dîvân, 103.

[16] Yılmaz, Yûnus Emre ve Tasavvuf Felsefesi, 103.

[17] Sabri Tandoğan, “Yûnus Emre”, Gönül Sohbetleri I (Ankara, 2003), 37.

[18] Yûnus Emre, Dîvân, 299.

[19] Yûnus Emre, Dîvân, 135.

[20] Yûnus Emre, Dîvân, 76.

[21] Yûnus Emre, Dîvân, 92.

[22] Yûnus Emre, Dîvân, 95.

[23] Yûnus Emre, Dîvân, 145.

[24] Yûnus Emre, Dîvân, 236.

[25] Yûnus Emre, Dîvân, 149-150.

[26] Yûnus Emre, Dîvân, 181.

[27] Yûnus Emre, Dîvân, 384-385.

[28] Mustafa Tatcı, Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri (İstanbul: H Yayınları, 2021a), 326.

[29] Yûnus Emre, Dîvân, 381.

[30] Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Yorumları – İşitin Ey Yarenler (İstanbul: H Yayınları, 2014), 10.

[31] Yûnus Emre, Dîvân, 118.

[32] Yûnus Emre, Dîvân, 356.

[33] Yûnus Emre, Dîvân, 213.

[34] Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n-Nüfûs. çev. Yaman Arıkan (İstanbul: Saadet Yayınları, 2013), 124.

[35] Yûnus Emre, Dîvân, 346.

[36] Âşık Yûnus ya da başka Yûnus’lara ait şiirlerdendir. Bkz. Mustafa Tatcı, Yûnus Emre-II: Divan-ı İlahiyat, Risaletü’n-Nushiyye, Âşık Yûnus (İstanbul: H Yayınları, 2021b), 607; Turan Alptekin, “Üç Yûnus: Yûnus Emre, Âşık Yûnus, Bizim Yûnus”, Yûnus Emre. ed. Ahmet Yaşar Ocak (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012), 162-163.

[37] Osman Kemalî, Aşk Sızıntıları Şerhi. haz. Mustafa Tatcı (İstanbul: H Yayınları, 2016), 93.

[38] Yûnus Emre, Dîvân, 159-160.

[39] Yûnus Emre, Dîvân, 127.

[40] Yûnus Emre, Dîvân, 264-265.

[41] Yûnus Emre, Dîvân, 356.

[42] Yûnus Emre, Dîvân, 151.

[43] Bilinen dîvan nüshalarında yer almayan bu dizelerin Yûnus Emre’ye ya da onun yolunu takip eden Hak âşıklarından birine ait olduğu sanılmaktadır. Bkz. Talât Halman, A’dan Z’ye Yûnus Emre (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003), 24.

[44] Yûnus Emre, Dîvân, 317.

[45] Mustafa Tatcı, Yûnus Emre-I: Yûnus Emre’nin Hayatı, San’atı, Şiir Dünyası, Yûnus Emre Şerhleri (İstanbul: H Yayınları, 2021a), 436.

[46] Yûnus Emre, Dîvân, 152.

[47] Yûnus Emre, Dîvân, 98.

[48] Yûnus Emre, Dîvân, 70-71.

[49] Yûnus Emre, Dîvân, 98.

[50] Tatcı, Yûnus Emre-I, 408.

[51] Yûnus Emre, Dîvân, 40.

[52] Bilindiği üzere, Protestan/Kalvinist mezhebinde insanın dünya hayatında kazandığı başarıların ve zenginleşmenin maneviyatının bir göstergesi ve Tanrı’nın kendisini sevdiğinin bir işareti olduğu şeklinde bir yaklaşım kabul görmektedir.

[53] Yûnus Emre, Dîvân, 68.

[54] Yûnus Emre, Dîvân, 267.

[55] Yûnus Emre, Dîvân, 322.

[56] Yûnus Emre, Dîvân, 138.

[57] Yûnus Emre, Dîvân, 340. (No: 361/1, 2, 3)

[58] Yûnus Emre, Dîvân, 340. (No: 361/4,5)

[59] Yûnus Emre, Dîvân, 283-284.

[60] Yûnus Emre, Dîvân, 138.

[61] Yûnus Emre, Dîvân, 42.

[62] Yûnus Emre, Dîvân, 247.

[63] Yûnus Emre, Dîvân, 277.

[64] Yûnus Emre, Dîvân, 161.

[65] Yûnus Emre, Dîvân, 42.

[66] Yûnus Emre, Dîvân, 226.

[67] Tatcı, Aşktan Söyler Bu Dilim, 163.

[68] Yûnus Emre, Dîvân, 331.

[69] Yûnus Emre, Dîvân, 129.

[70] Yûnus Emre, Dîvân, 118.

[71] Yûnus Emre, Dîvân, 243.

Diğer Yazıları

YERYÜZÜNDE YALINAYAK

İçten dışa, dıştan içe; seferlerimiz... Yeni yılın ilk yazısı Leyla İpekçi'nin kaleminden. Dünya, bütün hikayemiz burada, yol arkadaşlığımız. Çıkıp gidemeyeceğimiz içimiz dışımız. Kimine cife, zindan, cehennem. Kimine cennet. Kimine ateş [...]

BENLİK KİBRİ; ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Ben bilirim egosu. Bilmeyi kartvizite, unvana, diplomaya, sertifikaya sıkıştırmak.  Kendimizi bilmekten, varlığa faydalı olmaktan çok adımızdan söz ettirmek, unvan, itibar, makam için  öğrenmek. Leyla İpekçi öğrenmenin, bizi aslımızla sürekli irtibat [...]

ÖĞRENMEK KALPTEN KALBE GEÇİŞTİR

ABAD Blog'da Genç Bilgeler diye bir köşemiz var. Leyla İpekçi'nin iki yıl önce kaleme aldığı ama hala dün yazılmış gibi güncelliğini koruyan bu çok önemli yazı dizisinden derlenen kesitler işte [...]

ÇÜNKÜ HARFLERDE “İNSAN” SAKLIDIR

"Yazarken hep sevdiğimle beraber olmak için yazarım. Aşk duygumun tecellisi bu yüzden yazmakla zuhur eder. Yıllar içerisinde dünyaya, hayata ve insanlığa dair en dip manâları hep kalemimin ucundan sayfalarıma indirdikçe [...]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir