DURUN! YAPMAYIN!

Han da açıkça söylemiyor ama o da az bir durun diyor, “bu çağın insanı kendi kendinin işkencecisi, toplama kampını sırtında taşıyor derken.” Şiddetin topolojisi derinin altındaki bir uzama doğru ilerliyor. Yeni elbisesini insanoğlunun kendi derisinden biçiyor. Rüzgarlı, yağmurlu, güneşli günlerde hep yeni kıyafetlerle arzı endam ediyor. Şiddet denilen nesnenin yontma taş çağından uzay çağına uzanan tüm tekstil ürünlerini denediğinden eminim. Kıran, kesen, kopartan, delen, ezen, dağıtan, öğüten, bastıran, iten, sıkıştıran görünümlerinden ima eden, görünmez kılan, moral bozan, mecbur eden, zorlayan, ihmal eden, görmezden gelen, yarıştıran, rekabete sokan bütün görünümlerine kadar şiddet artık en çok ruhun kıvrımlarında, depresyon ve tükenmişlik sendromlarında kendini gösteriyor.

Zülküf ORUÇ
ABAD Blog için yazdı.
25 Nisan 2022

Durun bir Allah aşkınıza. Ezmeyin kendinizi bu kadar. Allah bereket versin, bu güne kadar yapıp ettikleriniz yeter. Cv’nize yeni bir sayfa eklemeyiverin bu saatten sonra. Yeni bir kursa yazılmayın. Hiç bir şey yapmadan, planlamadan, yeni bir sertifika, diploma, paylaşım peşinde koşmadan kırk gün bir durun kurban olduklarım. Dünya yıkılmaz inanın, otobüs seferleri iptal olmaz, şehri su basmaz. Denizler taşmaz. Az bir durun.

 

Dinleyin. Rüzgarı, denizi, ormanın, şehrin sesini. Bakın mis gibi bahar geldi. Yasaklar da hafifledi. Bir parka gidin, çocukları izleyin. Annenizle bakla ayıklayın. Babanızla tavla oynayın. Eşinizle bir bardak çay için.

 

Cem Yılmaz bir parodisinde “yapmıyoruz” diyordu. Bir türlü mangal yapmıyoruz, adalara gitmiyoruz, deniz havası almıyoruz, tatile çıkmıyoruz, faytonla gezmiyoruz mesela. Aslında o denli çok yapıyoruz ki her şeyi yaparken dahi tatmin olamıyoruz. Bir sonrakini yapamayacak olmanın endişesi ile an içinde olanı da yaparken yoruluveriyoruz.

Han da açıkça söylemiyor ama o da az bir durun diyor, “bu çağın insanı kendi işkencecisi, toplama kampını sırtında taşıyor derken.” Şiddetin topolojisi derinin altındaki bir uzama doğru ilerliyor. Yeni elbisesini insanoğlunun kendi derisinden biçiyor. Rüzgarlı, yağmurlu, güneşli günlerde hep yeni kıyafetlerle arzı endam ediyor. Şiddet denilen nesnenin yontma taş çağından uzay çağına uzanan tüm tekstil ürünlerini denediğinden eminim. Kıran, kesen, kopartan, delen, ezen, dağıtan, öğüten, bastıran, iten, sıkıştıran görünümlerinden ima eden, görünmez kılan, moral bozan, mecbur eden, zorlayan, ihmal eden, görmezden gelen, yarıştıran, rekabete sokan bütün görünümlerine kadar şiddet artık en çok ruhun kıvrımlarında, depresyon ve tükenmişlik sendromlarında kendini gösteriyor.

 

Aşikarlıktan mahremiyete, cephesel karşılaşmalardan içi ve dışı her yönden kaplayan viral bulaşmalara, fiziksel olandan ruhsal olana, sınırlayan mahrum eden bastıran olumsuzdan ikrah getirten aşırılığın olumluluğuna, satır aralarına, kılcal damarlara çekiliyor.

 

Freud, Foucault, Baudrillard 20 yüzyıl insanının ruh haritasını çıkarmıştı. Psikanalizler, Panoptikon, küresel şiddet hep dıştan içe doğru işleyen ötekinin ben üzerindeki baskısını anlatan disiplin toplumunun kavramlarıydı. Oysa 21. yüzyılın başarı ve performans öznesini açıklayamıyor bu kavramlar. 21. yüzyılın öznesi itaatkâr özne değil; performans öznesidir. performans öznesinin tüm derdi ‘kendi’ olmaktır. Bir türlü nerede olduğunu bilemediği bir kendilik halidir bu. O yüzden sürekli yeni performanslar ortaya koyarak bu kendiliği sıfırdan inşa eder adeta. Diplomalar, sertifikalar, kurslar, kişisel gelişim kitapları ve “lıke” bekleyen sosyal medyalarla…bitmez tükenmez bir performans aslında bir savaş alanıdır kendilik alanı. Sürekli yeni sayfa akışlarıyla yenilenmelidir. Durduğu anda eriyecek, buharlaşacaktır çünkü.

Ama bir yerde aşılamayan bir dönemeç, mesela gelmeyen bir terfi, unvan, beğeni tüm büyüyü bozar. Bir anlık sessizlik ölümcül bir sıkıntı demektir. Performans odaklı özne kendi kendine şiddet uygular durur. Spor salonlarında, estetik operasyonlarda, ameliyat masalarında, uzayıp giden seminer ve panellerde. Kendiliği ararken bir türlü bulamayan, “kendi” olamayan bu yüzden de içten dışa, derinin altından yüzeye doğru kendini ezen depresif birey 21. yüzyılın yeni tipidir.

 

Bir türlü zatına hoşça bakamaz. Kendine kıyar durur. Beğenmez, ezer, sıkar, keser, biçer. Diyetlerle, haftalık, aylık programlarla ve spor salonu üyelikleriyle, ameliyatlarla…parça parça olmuş ve her tarafa dağılmış dikkatinin ve içi çıfıt çarşısına dönmüş zihninin kurbanı olur. Kendiyle bitmez savaşının, yarışının, rekabetinin altında pestili çıkar. Depresyon ve tükenmişlik sendromlarının damga vurduğu bu çağın ruh haritasında aşırılığın iletişim, üretim, tüketim ve performansla lanetlediği, kendi performansı altında ezilen birey artık kendi kendinin işkencecisidir ve trajik biçimde yorgundur.

 

Yapmayın, hiçbir şey yapmayın. Her şeyinizle orada olup hakkını vererek, tadını çıkararak, endişesiz, çocukça bir neşe ile, hadi kestirmeden diyelim aşkla yapmayana kadar hiçbir şey yapmayın. Herşeyi yapmanın aşırı mümkün olduğu bu çağda bazan “yapmamak”, yapmaktan daha iyi gelebilir. Deneyin bir ne kaybedersiniz. Kırk yıl yaptınız da ne oldu. Kırk gün de yapmayıverin.

Diğer Yazıları

İPEKÇİ’NİN MAYASI; KAPANMAZ YAĞMURUN AÇTIĞI YARALAR ÇOCUKLARDA

“İnsan sevdiğine kendisini belki kullandırır ama sevdiğini asla kullanmaz." Maya'dan payıma düşen cümle... Maya 24 yaşında. 11 kez basıldı. Okundu, okunacak. Kırık kalpli çocuklar olduğu müddetçe, kalbi kırık çocuklar büyüdüğü [...]

TRANSHÜMANİZM: YERYÜZÜNDE CENNET MÜMKÜN MÜ?

Modernliğin müphemlikle başı hoş değil. Tropikal ormanlardan okyanuslara, kutuplardan, uzayın derinliklerine, canlı türlerinden insan beyninin kıvrımlarına bilinmeyen, açık seçik olmayan her şey modern insan için tekinsizdir. Tüm bu belirsizlik bilimin [...]

KAHRAMANIN YOLCULUĞU; BİR “OSMANCIK” OKUMASI

Tarık Buğra’nın aslında tarihi bir biyografi olan, milli edebiyatımızın nitelikli bir örneği olarak görülen Osmancık romanını evrensel bir gözle, insanın kendilik arayışına dair bir anlatı, kahramanın yolculuğu olarak da okumak [...]

BUEN VİVİR; BAŞKA BİR İYİ YAŞAM MÜMKÜN

Buen Vivir İspanyolca bir ifade, yakın bir tercüme ile iyi yaşam demek. Sizce iyi yaşam nedir? Ekonomik konfor, hayat standardı, gelir seviyesi, iyi araba, konut, alım gücü, tatiller mi?…Yoksa kitaplar, [...]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir