Han da açıkça söylemiyor ama o da az bir durun diyor, “bu çağın insanı kendi işkencecisi, toplama kampını sırtında taşıyor derken.” Şiddetin topolojisi derinin altındaki bir uzama doğru ilerliyor. Yeni elbisesini insanoğlunun kendi derisinden biçiyor. Rüzgarlı, yağmurlu, güneşli günlerde hep yeni kıyafetlerle arzı endam ediyor. Şiddet denilen nesnenin yontma taş çağından uzay çağına uzanan tüm tekstil ürünlerini denediğinden eminim. Kıran, kesen, kopartan, delen, ezen, dağıtan, öğüten, bastıran, iten, sıkıştıran görünümlerinden ima eden, görünmez kılan, moral bozan, mecbur eden, zorlayan, ihmal eden, görmezden gelen, yarıştıran, rekabete sokan bütün görünümlerine kadar şiddet artık en çok ruhun kıvrımlarında, depresyon ve tükenmişlik sendromlarında kendini gösteriyor.
Aşikarlıktan mahremiyete, cephesel karşılaşmalardan içi ve dışı her yönden kaplayan viral bulaşmalara, fiziksel olandan ruhsal olana, sınırlayan mahrum eden bastıran olumsuzdan ikrah getirten aşırılığın olumluluğuna, satır aralarına, kılcal damarlara çekiliyor.
Freud, Foucault, Baudrillard 20 yüzyıl insanının ruh haritasını çıkarmıştı. Psikanalizler, Panoptikon, küresel şiddet hep dıştan içe doğru işleyen ötekinin ben üzerindeki baskısını anlatan disiplin toplumunun kavramlarıydı. Oysa 21. yüzyılın başarı ve performans öznesini açıklayamıyor bu kavramlar. 21. yüzyılın öznesi itaatkâr özne değil; performans öznesidir. performans öznesinin tüm derdi ‘kendi’ olmaktır. Bir türlü nerede olduğunu bilemediği bir kendilik halidir bu. O yüzden sürekli yeni performanslar ortaya koyarak bu kendiliği sıfırdan inşa eder adeta. Diplomalar, sertifikalar, kurslar, kişisel gelişim kitapları ve “lıke” bekleyen sosyal medyalarla…bitmez tükenmez bir performans aslında bir savaş alanıdır kendilik alanı. Sürekli yeni sayfa akışlarıyla yenilenmelidir. Durduğu anda eriyecek, buharlaşacaktır çünkü.
Ama bir yerde aşılamayan bir dönemeç, mesela gelmeyen bir terfi, unvan, beğeni tüm büyüyü bozar. Bir anlık sessizlik ölümcül bir sıkıntı demektir. Performans odaklı özne kendi kendine şiddet uygular durur. Spor salonlarında, estetik operasyonlarda, ameliyat masalarında, uzayıp giden seminer ve panellerde. Kendiliği ararken bir türlü bulamayan, “kendi” olamayan bu yüzden de içten dışa, derinin altından yüzeye doğru kendini ezen depresif birey 21. yüzyılın yeni tipidir.
Bir türlü zatına hoşça bakamaz. Kendine kıyar durur. Beğenmez, ezer, sıkar, keser, biçer. Diyetlerle, haftalık, aylık programlarla ve spor salonu üyelikleriyle, ameliyatlarla…parça parça olmuş ve her tarafa dağılmış dikkatinin ve içi çıfıt çarşısına dönmüş zihninin kurbanı olur. Kendiyle bitmez savaşının, yarışının, rekabetinin altında pestili çıkar. Depresyon ve tükenmişlik sendromlarının damga vurduğu bu çağın ruh haritasında aşırılığın iletişim, üretim, tüketim ve performansla lanetlediği, kendi performansı altında ezilen birey artık kendi kendinin işkencecisidir ve trajik biçimde yorgundur.
Yapmayın, hiçbir şey yapmayın. Her şeyinizle orada olup hakkını vererek, tadını çıkararak, endişesiz, çocukça bir neşe ile, hadi kestirmeden diyelim aşkla yapmayana kadar hiçbir şey yapmayın. Herşeyi yapmanın aşırı mümkün olduğu bu çağda bazan “yapmamak”, yapmaktan daha iyi gelebilir. Deneyin bir ne kaybedersiniz. Kırk yıl yaptınız da ne oldu. Kırk gün de yapmayıverin.
Bir cevap yazın