Görgülü Kuşlar Gördüğünü İşler
Efendim Anadolu’da haney diye bir tabir vardır. Han kelimesinden türetilmiş Farsça bir kelimedir. Hani bir de türküsü vardır “haneyler yaptırdım döşedemedim, çifte kumruları eş edemedim” diyor. Haney çift katlı, toprak damlı evdir. Ev tek katlı olursa Ânadolu’da ‘dam’ denir. Ben Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı olan Kızılcabölük köyünde -şimdi maalesef mahalle yaptılar- doğdum. Babamın ismi Terzi Mehmet, annemin ismi Fatıma Ana, kısacası Fatmana’dır. Anam, babam haza Osmanlıydılar. ‘Görgülü kuşlar gördüğünü işler’ diyor ya atalarımız hepsi de güngörmüş, güzel insanlardı. Babamı ben beş yaşındayken kaybettim. Dört kardeşiz. En büyüğümüz ağabeyim rahmetli oldu sizlere ömür. Onun küçükleri kızlar. Büyük ablam emekli öğretmen, onun küçüğü eczacı hala çalışıyor. Bendeniz de evin küçüğüyüm. Evin küçüğüyüm fakat bütün dünyanın yükü sanki omuzumda. İşte o haneyde çok güzel bir çocukluk yaşadık.
Freud Okumamış Ama İnsanı Bilen Bir Anne
Freud’u okumayan veya Freud’dan haberi olmayan, insan psikolojisiyle alakalı hiçbir kitap-defter yüzü görmemiş ama insanı çok iyi tanıyan bir annenin ve çevrenin elinde büyümüş bir insan…Stres kelimesini üniversite dördüncü sınıfa kadar hiç duymadım, bilmiyorum. Antibiyotik kelimesini de bilmiyorum. Fukaralıktan yediğimiz içtiğimiz her şey doğal. Mesela balın en mükemmelini yiyoruz, fukaralıktan alacak paramız yok. Ekmeğin en şahanesini yiyoruz, yufka halis GDO’su bozuk olmayan buğdaydan. İşte elmanın kurtların tercih ettiği en halisini yiyoruz. Üzümün en halisini, pekmezin en halisini yiyoruz. Hâsılı kelam fukaralıktan dolayı köyde halis bir hayat yaşadık işte o haneyde. Haney enteresan bir yapıdır. Üst kata enfes bir merdivenle çıkılır. Bütün haneyler böyledir. Bunun yaşatılması da lazım parantez içinde söyleyeyim. Sekiz, dokuz veya bilemediniz on ayak bir merdivenle çıkılır. Ortalama basamak sayısı yedidir. Hep manâlıdır bunlar. Geniş bir ‘Hayat’ vardır haneylerde. ‘Hayat’ bugünkü önü açık salondur. Genelde güneye bakar cephesi. Evlerin açık kısmı güneye, kapalı kısmı kuzeye bakar. Küçük küçük pencereleri vardır. Şimdiki zamanda mutfak dediğimiz bir odasında tandır vardır ki biz tandır demeyiz ocak deriz. Analar çocuklarına ilenirken ‘nahandı ocağı tütesice’ derler. Yani ocağı tütmeyesice demezler. Olumsuz bir laf çıkmaz ağızlarından. İşte ‘eşiğe basma Yûnus makamıdır’ diyen bir anne…O şahane hayatı olan, iki odalı haneyde yaşadık. Dört kardeşe aynı yatak serilir, ertesi sabah toplanır. İşlemeli çarşaflar, işlemeli yorganlar… Tek yastıkta yatılır, bütün kardeşler sarmaş dolaş… O sarmaş dolaş yatmanın, beraber olmanın ilerideki kardeşlik, birlik, beraberlik düşüncesine yansıyacağını da belirtmemiz lazım. Hiçbir kardeşimle hiçbir konuda dünya menfaatleri de dâhil kavgamız olmamıştır. Mesela bağ, bahçe, tarla, para, pul mevzularında hiçbir kavgamız olmamıştır. Beraber sarılıp ta yatmanın bilinciyle yetişmemizden kaynaklanıyor.
Bir cevap yazın