İyi yaşam nedir? Ekonomik konfor, hayat standardı, gelir seviyesi, iyi araba, konut, alım gücü, tatiller…yoksa kitaplar, müzik, sanat, estetik, sakin bir yaşam, doğa, yeşil mi? Ya da iç huzur, maneviyat, sükunet, inziva, kendinizle başbaşa kalmak olabilir mi? Kalabalık bir aile, bir ev dolusu çocuk olabilir mi?
Güney Amerikalı Andean dağlarında yaşayan Keçuva yerlileri iyi yaşamı batılı ya da modern kalıpların ötesinde atalarının izinden, geleneklerinin içinden anlamaya devam ediyor. Bilgi, hissiyat ve maneviyat düzeyinde köklü bir dönüşümü içeren modernliğin büyüme eksenli kalkınma paradigmasını hesaba çeken bir anlayışları var. İyi yaşamı bireysel konfor, ekonomik olarak yüksek ve kaliteli standartlarda bir yaşam olarak değil çevreyle, diğer varlıklarla, toplumlarla, insanlarla hasılı bütün evrenle uyum içinde bir yaşam olarak görüyorlar. Sosyolojik ve ekolojik olanı birbirinden ayırmadan hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, dağlar, akarsular hatta ruhlar ve perilerle birlikte herbirinin hakkına riayet ederek sürülen bir yaşamın iyi yaşam olduğunu düşünüyorlar.
Modern akıl parçalara böler, ayırır. Doğa ile toplumu ayırır ilk olarak. Sonra toplumu da tek tek ayrı adacıklar kadar birbirine mesafeli bireylere böler. Buen Vivir düşüncesi ise bu tarz ayrımları bir kenara iter farklılıklara kapı aralar, insan dışında kalan varlıkları da içeren bir etik kurar hatta onların haklarını anayasal düzeye taşıyarak politik bir düzey inşa eder. İnsan insan, insan toplum ve insan doğa arasındaki duvarları kaldırır. Kapitalizmin almak, satmak, yaşamak, mülk edinmek gibi sadece insan bireylere tanıdığı, bireyin evrenin geri kalanına hükmettiği bir bir anlayış yerine tüm bunları bir arada varolan özneler olarak görür.
Keçuva yerlileri dilinde Sumak Kawsay iyi bir yaşam anlamına geliyor ve İspanyolca Buen Vivir düşüncesine de kaynaklık ediyor. 2008 yılında bu yerli düşüncenin verdiği ilhamla Ekvator ve 2009 yılında ise Bolivya Anayasası’nda bir takım düzenlemeler yapılmış. Anayasanın 7. Bölümü doğa hakları başlığını taşıyor ve şöyle bir ibare içeriyor: “Bu vesile ile biz burada yeni bir kamusal birlikte varolma tarzını kurmaya karar veriyoruz, farklılık ve doğa ile uyum içinde iyi bir yaşam tarzını, sumak kawsay’ı gerçekleştirmek üzere…” böylece tarihte ilk defa doğa anayasal bir metinde hukuki bir kişilik kazanarak anayasal korunma altına alınmış oluyordu. Sağlık, eğitim, özgürlük ve katılımın yanısıra “Pachamama yani Yeryüzü ananın” haklarını da içeren Buen Vivir düşüncesinin ilham verdiği geniş ve kapsamlı bir hak tanımı anayasa da yer alıyordu.
Sumak Kawsay düşüncesi doğayı ekonominin devamı için kaynak temin edilecek, maden çıkarılacak, sanayinin ve aşırı tüketimin çarklarını döndürecek, şehirlerin bitmez iştahları için sömürülecek bir nesne olarak değil ahlaki ve nihai olarak da hukuki bir özne olarak görüyor. İyi bir yaşamın insanın doğanın ve evrenin tüm unsurları ile canlı cansız ayırmaksızın uyum içinde sürdürdüğü bir yaşam ile mümkün olacağını öngörüyor.
Buradan büyüme eksenli bir kalkınma, insanı merkeze alan bir modernlik düşüncesi, tüketim kültürü değil aksine paylaşımcı, doğanın tüm nimetlerine karşı saygılı, kanaat merkezli bütüncül ve paylaşımcı bir ihtiyaç tatminini merkezine alan bir ekonomik yaklaşımda ortaya çıkıyor.
Güney Amerika’nın Andean dağlarında yaşayan Keçuva yerlileri ile Toros dağlarının Sarıkeçililerini bir araya getiren anlayış birliği ne kadar da dikkat çekici. Sarıkeçili göçeri bir kadın şöyle diyor:
“Keçiler dua etmezse şu dağlarda bir tek ot bitmez, otlar dua etmezse gökten bir damla yağmur düşmez, o yüzden tüm canlılar bizim için birdir, keçim neyse oğlum da odur, dağ da odur, su da odur…”
Bir cevap yazın