Ezberler çağı bitti, ideolojiler çağı biteli yarım asır oldu neredeyse. Küreselleşme yereli kendi kervanına katarken kimsenin kendi mahallesinde, mahalli düşünce evreninde kalmasının imkanı yok. Düşüncenin de bir ekonomi politiği olduğunu en az iki asırdır açık açık kim bilir kaç asırdır da farklı kelimelerle söyleyip duruyor batının ve doğunun alimleri.
Bir tek tıkla Çin’den kulaklık alabiliyorsan gözünü de kulağını da dört açmanın zamanıdır. Hele hele o küresel tacir kulaklığın teslim tarihini saatine kadar vaat edip tam zamanında gönderebiliyorlarsa artık düşüncenin de eski tas eski hamam devam etmesinin imkanı yoktur.
Geçenlerde bir arkadaş Koreli bir genç müzik grubunun sahnedeki erik dalı performansını izletti. Hay hay deyip kolları efe gibi kaldırıp coşuyor Koreli gençler. Belki orta zamanlardan kalma akrabalık bağlarımızı hatırladılar ya da Kore savaşında verdiğimiz omzun vefa borcudur erik dalında sallanan omuzlar. Türk kültürel diplomasimizin küresel tesiri Korelileri de sarmış olabilir uzmanları araştırsın artık. Lakin Koreli gençlerin erik dalındaki coşkusunun mutlaka artık telefonun tek tıkıyla birbirine bağlanan küresel tüketim ve zevk kültürünün dört nala koşan enerjisi ile bir ilişkisi olduğu muhakkak. K Pop grupları ve dünyanın dört bir yanındaki küresel müzik ve kültür artık tek potada eriyor ve aracısız mesafesiz aynı elektronik havuza doluyor. Kendi yerel süs havuzlarımızda otuz kırk yıllık bilgilerimiz, zevklerimiz ve telakkilerimizle rahat bulmanın imkanı yok. Dünya rahat edilecek yer değil. Zihinsel olarak da…
Yeni nesillerin zevkleri dönüşürken inanma biçimleri, kimlik aidiyetleri de değişiyor. Sosyologlar, teologlar alanın uzmanları ilmi etüdlerle yakından baksın bu mühim meseleye. Lakin bendenizin tespiti artık mademki mahallenin sınırları genişledi arzı sardı ise mahalle mekteplerinde verilen dini kültürel tedrisat da küresel bilgi ve kültürle gençlerin yeni ihtiyaçlarına cevap verebilmeli. Bunu taklitten tahkike zorunlu bir geçiş olarak anlamalı.
Kocamış analarımızın, ninelerimizin, teyzelerimizin imanı tabi ki en mazbut ve sağlam olanıdır. Lakin hafife almak hafifliğine düşmemeli, bu sarsılmaz imanın da pek hesaba katılmayan bir tahkik boyutu var. Saf bir gönül ve niyetle hakka yönelen, samimi hizmet ve aşkla yapılan ibadetler ve zikirlerin beslediği o engin gönüller imanı bir bilgi olmanın ötesinde vicdanlarında bir zevk olarak bir çok alimin imreneceği bir derinlikte yaşıyorlardı. Bu günün sosyal hayatının mecburiyetleri, hızı, zihinlerin sosyal medya karşısında iğdiş olmuş dağınıklığı, odaklanma problemleri, daldan dala zıplayan uçarı algıları acaba ninelerimizin bu içsel manevi tecrübesine yaklaşmamıza ne denli müsaade eder.
O vakit “ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz” hükmü mucibince zamanın bize sunduğu şartlar içinde inanma biçimlerimizi ve kültürümüzü gözden geçirmemiz gereği muhakkaktır. Gençlerimizin yeni yönelimlerini korkulacak, ötekileştirilecek bir muhafazakarlığın içinden değil sağlıklı bir bünyenin verdiği işaretler olarak okumalıyız. Kendini arayan, sorgulayan, hakikatin peşine düşen her türlü çaba takdire şayandır. Zira aramakla bulunmaz ama bulanlar da ancak arayanlardır dememiş miydi büyüklerimiz.
Esas olan hayattır. Hayat kendini yeni tecellilerle yeni biçimlerde ortaya koydukça kendi inanma biçimini ve kültürünü de üretecektir şüphesiz. Dünyada da ülkemizde de yeni spritüel arayışların, gençler arasında yeni anlayışların eskinin kabına sığamayan coşkunlukların izleri görülmekte. İnsanlar aslında inanmak istemekte ama inancın eski kalıplarına sığamamakta. Ana kaynaklardan sapmadan yeni hayatlarla birleşen, içinde hayatiyeti olan, coşkusu, aşkı olan bir anlayış üretilebilmeli. Bunu bir vakıa olarak kabul etmeli ve anlamaya çalışmalı. Daha yoğun bir bilgi ve kavrayış içeren, daha geniş kültürel kaynaklara, imkanlara ihtiyaç duyan bu arayışın tabi neticesi ise gençlerimize evrensel kültürün sunduğu çokluk içinde geleneğimizin sunduğu birlik düşüncesini, irfanımızın derinliğini anlatabilmek, doğru biçimde ulaştırabilmek olacaktır.
Kaynayan kazan kapak tutmaz demiş atalarımız. Bir de ağır kazan geç kaynar. Enseyi karartmayalım. Kazanı kaynatmaya bakalım. Endişeye mahal yok bizim bozkır adamı Yunus’un kazanı geniştir onun içinde neler neler kaynar. Taşıdığı odunlar küresel kazanı da kaynatır şüphesiz. Yeter ki kazanın odununu eksik, arada bir karıştırmayı da ihmal etmeyelim.
Bir cevap yazın