Sirkeci’den tren gider,
Vagon gider, derdim gider.
Gurbet elde bir başıma,
Varım yoğum alır gider.
(Ali Akbaş)
Sirkeci Garından başlayıp Münih garının 11. Peronuna varan yolculuğun üzerinden neredeyse 60 yıl geçti. 1960’lı yılların başında ülkemizden Almanya’ya tahta bavulu ve bir dolu memleket hasreti ile göçenler artık dördüncü nesil. Onlar Almanı acı da olsa vatan bildiler, acıyı bal ettiler. Yakın gelecekte Almanya’da yaşayan Türk kökenli nüfusun 3 milyonu aşacağı tahmin ediliyor. Berlin’de 200 bine yakın Köln ve civarında ise yaklaşık 100 bin Türk yaşadığı ifade ediliyor.
Almanya’da yaşayan 3 ve 4. nesil Türkler ilk kuşaktan farklı olarak eğitimlerini Almanca olarak aldılar; daha eğitimli, Almanya’daki iş ve sosyal hayata daha başarıyla entegre olmuş durumdalar. Bu kuşaklar için Almanca artık bir sorun olmaktan çıkmış hatta Türkçe’nin yanı sıra ikinci bir anadil olarak konuşuluyor. Yapılan bir araştırmaya göre anne babasından biri Türk olan 3. ve 4. nesil çocukların %99’u rüyalarını Almanca gördüklerini ifade etmişler. Kimlik ve kültürün kurucu unsuru olarak dilin yeni nesiller tarafından unutulmaması büyük önem taşıyor.
Geçtiğimiz günlerde Dr. Mustafa Tatcı’nın kaleme aldığı, dokuz dünya diline tercüme edilerek Atatük Kültür Merkezi tarafından yayınlanan Yunus Emre Aşkın Dili adlı eserin haberini büyük bir mutlulukla ABAD Blog okurlarıyla paylaşmıştık. (https://abad.org.tr/baba-taptuk-manasin-sactik-elhamdulillah-yunus-emre-askin-dili-dunya-dillerinde/) Eser UNESCO Yunus Emre Yılında Bizim Yunus’un belli başlı dünya dillerinde tanınmasına ve Anadolu irfanının dünyanın diğer kültür havzalarına tanıştırılmasında çok önemli bir hizmeti yerine getireceğini ifade etmiştik. Söz konusu çalışmaların devamında, Almanya’daki STK’ların organizasyonu ile Dr. Mustafa Tatcı hocamız Berlin’de iki ve Aachen’da bir olmak üzere 25 ve 27 Kasım tarihlerinde, Bizim Yunus’un hem Almanya’da tanıtılmasına hem de orada yaşayan soydaşlarımıza ulaştırılmasına hizmet eden toplam üç önemli konferans verdi.
Dr. Tatcı Yunus Emre menakıbını temel temaları üzerinden ele aldı ve menakıbın geçmişten bugüne hakikat yolcularının, kendini arayan bir arayış içinde olan insanların en başta gelen gıdası olduğunu ifade etti.
Arayış içinde olanların, yolcuların el kitabı, rehber kitabı olarak Yunus menakıbının tarihsel değil evrensel bir bakışla okunması gerektiğini ifade eden Tatçı menakıblarda medreseli- okumuş ve ümmi ve çiftçi Yunus şeklindeki anlatıların Yunus Emre’nin her kesimden insana hitap etmesiyle ilgili olduğunu ifade etti. “Erenler hem kaçar hem bayrak açar” diyen Tatcı Yunus’un bize aşk şehrine nasıl yolculuk yapılacağını, yolda hangi işaretlerle karşılaşacağımızı anlattığını dile getirdi. Bu yol hikayesi bir yokluk hikayesidir. Sonunda üç yüz deniz ve yedi tamu aşarak, benliğinden soyunup üryan olup aşk şehrine varanlar, yokluğu kabullenip secde ederek, tevazu ile baş eğerek aşk şehrinin kapısından girerler. O şehirde senlik benlik yoktur. O kapıdan her kim girerse tüm azaları gibi dilini de ilahileştirmiş olur. Oraya giren her veli nefsini katletttiği için aslında bir velidir de şeklinde sözlerini sürdürdü.
Yedi tamu nefsin kin, kibir, riya gibi özellikleridir. İnsan bunlardan kurtularak 72 millete yani çoğul görünene bir gözle bakmalıdır. Bu yolda insan buğday değil her zaman nefes talep etmelidir. Zira ilim de buğday olabilir. İnsana benlik veren ilim bir hicaptır, perdedir. Bilgi bir nur perdesidir. Men Arefe nefsehu dedirten ilimden başkası fazlalıktır diyen Tatcı, Konferansların ana hedefini “Yunus aşk şehrine giren, Türkçe’nin tercümanı ilahisidir. Derdimiz Almanya’dan bir Yunus çıkarmaktır. Yunus okumaktan murat Yunus olmak, Yunus’un içinden bir Yunus çıkarabilmektir. Yoksa Berlin’de ne işimiz var, bir yitiğimiz var onu arıyoruz. Her dönemde insan-ı kamil vardır, Muhammed sırrı vardır. x, y, z kuşağı faketmez. Her dönemde cenabı hak tek varlığı ile bu varlık aleminde yeganedir”, “Bizim işimiz gül yetiştirmektir. İlla gül yetiştirmeye niyet etmektir, varlığa, halka, aşk ile hizmet etmektir.” sözleriyle ifade etti.
Bir cevap yazın